Canlı yayında sunucuya posta koydular...

Bir bayan seyircinin sunucuya canlı yayında atmış oldugu mail...




Youtube
Devamını okuyun...>>

Dünya da ne manyak insanlar var yaa,adama bakın,uğraştığı şeye bakın dişiyle treni çekiyor...Allah ım sen akıl fikir ver..... Hani bir deyim vardır ya "ben buralara kadar dişimle tırnağımla geldim." diye,durum aynı o ama adam biraz fazla abartmış olsa gerek....canım ne var onda yaa altı üstü 260 tonluk treni çekmiş bende kendi çenemi çıkardım ellerimle(ders çalışmakla :D bu da benim rekorum)...Adam hem dişiyle tırnagıyla bir yerlere gelmiş hem de kendi canına kıymak istiyor şaşırdım.... daha önce de saçıyla uçak çeken ve dişleriyle uçak çeken psikopatımsı insanları da görmüştük,
Tebrikler,içiniz rahat olsun,İnsanoğlu çalışıyor... =)


Malezya'da ''Diş Kralı'' takma adlı bir adam, yeni bir dünya rekoruna imza atarak dişleriyle 7 vagonlu bir treni çekti.

Rathakrishnan Velu, Kuala Lumpur istasyonunda yaptığı gösteride, 297.1 tonluk treni, trene iliştirilmiş bir çelik halat yardımıyla 2.8 metre yürüttü.

Rathakrishnan'ın menajeri, rekorun birkaç hafta içinde Guninness Dünya Rekorları tarafından tanınmasını beklediklerini söyledi.

2003'te dişleriyle 260.8 tonluk treni çeken Rathakrishnan, dişlerle çekilen en büyük ağırlık dalında dünya rekorunu elinde bulunduruyor.

Vejeteryan bir etnik Hintli olan ve gücünü meditasyona bağlayan Rathakrishnan, bunun yanı sıra günde 25 kilometre koştuğunu, 250 kiloluk ağırlıklarla alıştırma ve her gün diş egzersizi yaptığını anlattı.


Youtube
Devamını okuyun...>>

Merhaba arkadaşlar bugun evime sipariş etmiş oldugum ubuntu cd lerim geldi,daha önce de belirtmiştim işte bu linkte ==>> http://hadilanordan.blogspot.com/2007/08/evinize-bedava-linux-cd-si-gnderin.html bakabilirsiniz...



Sonunda Ubuntu cd lerim evime geldi hemde hiçbir ücret ödemem gerekmeden...ama bi nokta canımı sıktı,sitede arkadaşlarıma dağıtarak linux kullanımını artırmamız için istediğiniz sayıda cd isteyebiliyorduk ben 20 tane 32bit 20 tane de 64 bit olmak üzere toplamda 40 cd sipariş etmiştim ama gele gele 2 tane geldi bende arkadaşlarıma da dağıtacaktım sayı dışında herşey güzel...bundan 2 hafta önce sipariş etmiştim bugüne kısmetmiş geldi,eee ne de olsa hollanda dan geliyor biraz uzun sürsün canım=) cd lerin yanında sticker da vermişler ubuntu nun=)
Devamını okuyun...>>

ahmet altan'ın 29.08.2006 tarihli bir yazısı bu. hep mutlu ol canım. umarım hep böyle bu yazıdaki gibi mutluluğu ararsın. senin için bu yazı...


'acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan
alaycı kargaların sesini
dinleyeceksin,
çiçeklerini koklayıp derin bir soluk
alacaksın.

ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.
acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
bir zaman, 'dinlenin biraz' diyeceksin.

bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün
istiridyeleri açarak,
bir sevinç arayacaksın.
hayaller kuracaksın.
hatıralarını bir daha gözden geçireceksin.
sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri.
özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri.
teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan
tenleri.
seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına
gülenleri.
sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını,
sevdalarını, sevişmelerini,
özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine,
hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları
sıkıca kucaklayacaksın.

ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında,
tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.

güzel bir haber gelecek belki yarın sabah.
belki bir mektup alacaksın.
sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana.
serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde
kaybolduğunda,
tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin.
gözcünün 'kara göründü' diye bağırdığını hayal
edeceksin.
kara, hiç görünmese bile,
hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini
bileceksin,
çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu
hedefle mana kazandığını anlayacaksın.

her şeyini kaybetsen de hayallerini
kaybetmeyeceksin.
neyi aradığını hiç unutmayacaksın.
sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini
o kadar kavrayacaksın.
yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar
çok düşünürsen
öfken o kadar keskinleşecek.
karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın.
geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı
bir uçurum koyduklarında,
nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce,
geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın.

sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin.
bir çiçek iliştireceksin yakana.
ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
en azgın, en ihtiraslı sevişmelerini...
en çılgın hayallerini...
en çağıltılı kahkahalarını...

acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
durup gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı
kargaların sesini dinleyeceksin,
çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın.
ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.

ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.
acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
bir zaman, 'dinlenin biraz' diyeceksin.
onları, şefkatle dinlendireceksin.
çünkü onlara yine ihtiyacın olacak.

ahmet altan
Devamını okuyun...>>

Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.

murathan mungan
Devamını okuyun...>>

Ben hep çabuk çekilen tetiğe yaşadım
Yemin ettim
Yüreğimdeki ve bedenimdeki
bütün yaralar adına
yüzünün kuyusuna düştüğüm kuytuda
Sana olanca aydınlığım ve karanlığımla baktım
aşktan yorgun düştü dinim
dağıldı kehribarım
gül ve buğday yetiştiren
Ömrüm adına yemin ederim ki:
Ben seçmedim bu ölümü
Kaçmasan vurmayacaktım

murathan mungan
Devamını okuyun...>>

ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk,
arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
akşamüstünün bir saatinde,
yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun,
başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin,
uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında
tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor,
biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?

yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde
birgün karşılacağımızı sandığımız bir başkasına
bir yenisine ertelerken
hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?

karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına
sürerken bir gün
geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
hayat her zaman cömert davranmaz bize,
tersine çoğu kez zalimdir.
her zaman aynı fırsatları sunmaz,
toyluk zamanlarını ödetir.
hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,
eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla
yapayalnız kalırız bir gün

bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
ya da olanlar olması gerekenler değildir.
yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki
olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarında rastladığımız ,
omzumuzun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıama çıkar'
dediğinizdir.



oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o;
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...




Youtube
Devamını okuyun...>>

Selam

Bugun kanallar arasında zap yaparken bir film dikkatimi çekti TRT 1 de yayınlananan eski bir türk filmiydi, filmin adını da bilmiyorum filmin ortalarında izlemeye başladıgım için,film tam bir yeşilçam yapımı Başrollerde Hülya Avşar vardı ve filmin jönünün adını da unuttum ama Geçen yıllarda trafik kazası falan yapmıştı,anlayacagın yakışıklı birisi,adını hatırlarsam yazarım buraya...

Konusu biraz garibime gitti filmin daha önce ne gerçekte ne de bir film,tiyatro vs. de duymuşlugum yok böyle bir olayı/konuyu...Neyse birazcık konusuna değinelim;

Başrollerdeki Hülya Avşar o zamanlar İbrahim Tatlıses in uğruna mavi mavi masmavi adlı şarkıyı yazdıgı dönemde ki güzelliğiyle film de yakışıklı jönümüzün pençesine takılıyor gerçi bu pençesi deyimi ne kadar doğrudur ne kadar yerinde bir deyimdir bilemiyeceğim ama içimden öyle geldi zaten filmi izlerseniz ya da izlemişliğiniz duymuşlugnuz varsa jönümüzün Truva filmindeki (türklerin çorum elazığ versiyonu dediklerinden:D) Süleyman gibi birisi bu babayiğit memlekette kız bırakmamış,anlayacagınız filmde adam ırz düşmanı eee haliyle Hülya avşar ' a yazıyor filmde karşılık da buluyor ama jönümüzün amacı saf masum deniz mavisi gözlere sahip kızımızı hain emellerine alet etme yönünde,kız milleti de saf tabi ee adam da köylerinin en yakışıklısı Kadir İnanır ın Yandan yemişi desek ayıp olmaz umarım, güzel kızların peşinden herkes koşar genelde herkes dediğim grup abaza kesimi oluyor ama yakışıklı erkeğin peşinden nice güzel kızlar koşuyor durumda böyle filmde çünkü Hülya Avşar rolünde henüz evlilik çağına gelmiş babasız büyümüş annesiyle yaşayan genç bir kız annesi de dul başka çocugu da yok,annesi de biraz azgın desek yeridir yani... aslında kırkından sonra azanı teneşir...muabbeti var ya o hesap annesi de gözüne kızının aşık oldugu Jönümüzü gözüne kestirmiş,ama jönümüzün kızıyla arasında olan ilişkiden haberi yok...

Annesi jön e çok fena yazıyo,tabi jön de gencecik kız varken,hem amacıda "anladın sen onu" olan bir adam annesini ne yapsın değil mi? ( :D ) uğruna o devirin kıvırcık saçlı İBO sunun bile şarkı yazdıgı Hülya Avşar varken...:D

Annesi jöne bu şekilde yazarken jön kızdan başkasını gözü görmez olmuş artık amacı da belli ırz düşmanının


Annesi,jön ü evlerinin önünden geçerken görüyor ve o sırada börek açıyor,jön kıza mektup yazmış evin önünde bi kayanın altına saklıyor annesi de gizlenerek bakıyo neyapıyo diye...kendisine yazdıgını sanıyor ama okuyunuca kızını sokak ortasında tekme tokak dövüyor,ondan sana yar olmaz falan filan nerdeyse jönü de dövecek kızını dövüyor bi güzel jön den sogutmak için...eee ne de olsa kızı pes ederse meydan kendine kalacak:D:D


Ben böyle bir senaryo ne gördüm ne duydum yaa:S:S devamında ne oldu bilmiyorum ama en son gördüğüm şeyin anne kız aynı anda jönle evlenme sahnelerini hayal etmeleriydi...


Ama ben tv yi izlerken zil çaldı hiç tanımadıgım bir kadınla oğlu geldi annem tanıyormuş onları, ben odama çekildim izleyemedim kadının oğluna matematik anlatmamı istedi benden=) bende mart ayından buyana ilk kez aldım elime defteri kitabı başladım cocuga ders anlatmaya...

Çok zor işmiş yaa,geçti benden:D

not: çocuk 8. sınıfmış oks hazırlanıyormuş;)allah yardım etsin...
Devamını okuyun...>>


Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir uçak kaçırma olayından ya da uçak kaçırmaya benzeyen bir olaydan bahsediyorum,dünya ya rezil oldugumuzu düşünüyorum neden böyle düşündüğümü soracak olursanız da dünyanın hiçbiryerinde böyle basit ve saçmasapan olaylar olmuyor yani sıradan bir yolcu olarak uçağa binen birisi elindeki oyun hamurunu plastik patlayıcı diyerek milleti kekliyor millet de inanıyor ve uçağı kaçırmaya kalkıyor falan filan... Aman ne komik..
Aslına bakarsanız,herkes gibi biletini almış uçağa binmiş kişi(ler) bu durumda uçak kaçırabilir kafasına göre bütün ülkeyi ayaga kaldırabilir ellerinde ki bir oyun hamuruyla uçak kaçırılıyorsa artık herkes kaçırabilir uçak o zaman... düşünsenize uçağa binen yüzlerce yolcu var herkes de bu veya da bunun gibi yüzlerce eşya var illa oyuncak olması gerekmez,herkes elinde ki sıradan eşyalarla uçak kaçırmaya kalksa ne olur halimiz bilemiyorum... artık insanlar sıraya mı geçer kuyruga mı geçer ne yapar bilemiyorum ama biz bu tarz şeyleri küçükken yapardık onu biliyorum çünkü çocukça şeyler tabi bunu yazdım diye şunu demeyin bana sen küçükken uçak mı kaçırıyordun diye:D şunu diyorum hani vardır ya benim babam senin babandan güçlü,öbürü der benim babam senin babandan güçlü, aynı o hesap.... artık uçağa binen sıradan yolcular arasında geçmesi muhtemel muabbet:

A: Herkes beni dinlesin,uçağı kaçırıyorum bu elimde gördüğünüz şey var ya İsrail yapımı bir füze aslında:D,kıpırdayacak olan olursa mıhhhhlarım ona göre(kadın,çoluk çocuk çığlık atar o sıra)


B: hadi lan ordan inanmayın siz bu korsanımsı şeye, Asıl ben kaçırıyorum uçağı bu elimdeki var ya bırak bu uçağı atmosferi bile deler,bırak elindekini yere.... hostes kız çabuk onu elinden al gel bana...


A: inanmayın siz ona blöf yapıyor,uçağı kaçırıyorum ben kaptannnn çek bakıyım uçağı kanarya adalarına


B: ulan bu bombayı var ya senin ******** patlatırım ona göre.... benim bombam seninkini yer bitirir lan...


.


.


.


böyle böyle devam eder bakarsınız uçak bi yere inmiş ne yolcu ne pilot kalıvermiş:D




Ama dünya nın hiçbir yerinde bu kadar basit olaylar olmuyor ve yine havacılık tarihinde bir ilk olan pilotların kaçması olayı da var tabi...çeşitli yönlerden tartışılabilir bir olay bu pilotların kaçması meselesi ama bizim asıl sorunumuz bu değil ona da sıra gelir elbet....


Olaya sadece komedi gözüyle bakıyorum...belki de trajikomik olarak
Daha önce de oyuncak ayıyla uçak kaçıran da vardı bu ülkede, kaçırıp da havaalanı olmayan yere götürmek isteyen de.... (ne zaman akıllanırız??)


Ntvmsnbc den alınmış haber:

"""AtlasJet’a ait Lefkoşa-İstanbul seferini yapan uçak, iki hava korsanı tarafından kaçırılmak istendi. Antalya Havaalanı’na indirilen uçaktaki birçok yolcu, kendi imkanlarıyla kaçmayı başardı. Uzun süren görüşmelerin ardından hava korsanları teslim oldu.


World Focus Havayolları tarafından AtlasJet’ten kiralanan MD-83 tipi KK 1011 sefer numaralı yolcu uçağı, 136 yolcu ve 6 mürettebatla Lefkoşa Ercan Havalimanı’ndan İstanbul’a gitmek üzere saat 07.15’te havalandı. Kalkıştan kısa bir süre sonra 2 hava korsanı, kokpiti tekmeleyerek girmeye çalıştı, ancak hava korsanları bunda başarılı olamadı. 2 hostesi rehin alan hava korsanları, uçağı Tahran’a götürmek istediklerini söylediler.


Pilotlar, “yakıt ikmali yapmalarının zorunlu olduğunu” söyleyerek, uçağı saat 08.05’te Antalya Havaalanı’na indirdi. Uçağın inmesinin ardından uçağın camını kırarak, uçaktan ayrıldı.

Emniyet görevlileri, uçağın çevresinde geniş güvenlik önlemleri alırken, bu sırada hava korsanları ile görüşmeler devam etti.

Hava korsanları, klimalar çalışmadığı için içerideki aşırı havasızlık sebebiyle kapıların açılmasına izin verdiler. Korsanların kadın yolcuların çıkmasına izin vermesinin ardından kargaşadan yararlanan yolcuların bir bölümü acil çıkış kapılarını açarak, uçaktan atladılar.

Süren uzun görüşmeler sonucunda saat 12.50 sıralarında hava korsanları, diğer yolcuları da serbest bıraktı. Uzun süren görüşmelerin ardından saat 12.50 sıralarında hava korsanları rehin tutulan tüm yolcuları serbest bıraktı.

Kısa bir süre sonra da korsanlar, 3 mürettebatın da uçaktan ayrılmasına izin verdi.

Bu gelişmelerin ardından hava korsanları saat 13.00 sıralarında emniyet güçlerine teslim olarak, eylemlerine son verdiler.

Hava korsanlarıyla ilgisi bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınan bir yolcu ise sorgusunun ardından serbest bırakıldı.



KİMLİKLERİ BELİRLENDİ
İki hava korsanının kimliklerine ilişkin bilgiyi İçişleri Bakanı Osman Güneş açıkladı.

Korsanlardan 27 yaşındaki Mehmet Reşat Özlü’nün, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesi nüfusuna kayıtlı olduğu belirlendi.

KKTC’de bir üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı son sınıf öğrencisi olduğu ve uzun yıllar ilçe dışında yaşadığı öğrenilen zanlının, 12 çocuklu ailesinin çiftçilikle uğraştığı ve ilçede ikamet ettikleri belirtildi.

En son Şubat ayında amcasının vefatı dolayısıyla Türkiye geldiği öğrenilen zanlının, birkaç gün önce de bir yakınını telefonla arayarak, okulu bitirmek için birkaç dersinin kaldığını ve bunları geçtikten sonra Türkiye’ye döneceğini söylediği öğrenildi.

Diğer hava korsanının ise Suriye pasaportu taşıyan Filistin doğumlu 25 yaşındaki Mommen Abdül Aziz Talik olduğu bildirildi.
Türkiye’deki uçak kaçırma eylemleri


KORSANLAR ÖZÜR DİLEDİ
İçişleri Bakanı Güneş, iki hava korsanının sorgulanmasının ardından, bağlantılarının ortaya çıkacağını belirtti.

Bakan Güneş, hava korsanlarının eylemi sona erdirdikten sonra “Türk milletinden özür dileriz” dediklerini de aktardı.

BOMBA DEĞİL OYUN HAMURU
Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, sözkonusu yolcuyu uçak kalkmadan önce korsanlarla birlikte görenler olduğunu söyledi.

Öte yandan, 2 hava korsanının bomba süsü verdiği paketten ise oyun hamuru çıktı.



YOLCULAR İSTANBUL’DA
Sabah saatlerinden beri VIP salonunda bekletilen yolcuların ifadeleri alındı. Burada yolculara 8 psikolog ile sağlık görevlilerinin tedavi ve rehabilitasyon hizmeti verdi.

Yolcuların bir bölümü kente kalırken; yolcuların bir kısmı da Atlasjet’in bir başka uçağıyla İstanbul’a getirildi.

MEDYAYA ‘BİLGİ KİRLİLİĞİ’ SİTEMİ
Sivil Havacılık Genel Müdür Vekili Ali Arıduru, basının bilgi kirlenmesine neden olacak yayınlar yaptığını belirterek, “Bizim yaptığımız ya da başka arkadaşların açıklamalarının tamamı içerideki teröristlere da bir şekilde iletildi. Bu tür konularda yapılan her iş, konuşulan her cümle, atılan her adım son derece önemli. Aksi takdirde çok daha kötü durumlarla da karşı karşıya kalmak mümkündür” dedi.

Arıduru, “İçişleri Bakanlığından 20 kişilik bir ekibin Antalya’ya gönderildiği yönünde bilgiler geliyordu. Bu bilgiler de teröristlere bir şekilde ulaştıysa, herhangi bir operasyon karşısında korsanlar bu eylemi bitirmiş olabilir mi?” soruna şu yanıtı verdi: “Bu böyle olabileceği gibi, ‘Madem karşı taraf çok radikal bir karar aldı. Biz gereğini yapalım’ şeklinde de tezahür edebilirdi. O yüzden bunların paylaşılmasını çok sağlıklı görmek mümkün değil.”

İçişleri Bakanı Güneş de yaptığı açıklamada, “Şimdi biz ilk temasımızı uçağa giden bir teknik tamir ekibimizle sağladık ama değerli basınımız bu teknik tamir ekibimizi, ‘polisler uçağa girdi’ diye maalesef deşifre etti. Keşke böyle olmasaydı” dedi.

KOKPİTLER GÜÇLENDİRİLDİ
Pilotların uçaktan ayrılmalarını da değerlendiren Arıduru, “Bütün bu geldiğimiz noktaya kadar yapılanların tamamını biz de şüphesiz gözden geçireceğiz. Ancak geldiğimiz nokta itibariyle baktığımız zaman pilotların uçaktan ayrılma işinin sanki doğru olduğu anlaşılıyor” dedi.

Arıduru, kokpit kapısının zorlandığını ancak açılamadığını hatırlatarak, daha önce yaşanan hadiselerden de yola çıkarak filoda bulunan uçakların tamamının kokpit kapılarını güçlendirdiklerini kaydetti.

DOĞANER: UCUZ ATLATTIK
AtlasJet Üst Yöneticisi Tuncay Doğaner, olayın ucuz atlatıldığını dile getirerek, “Olayda şu hatalı, bu değil, diye bir açıklamada bulunmak istemiyorum. Ancak kimsenin burnu kanamadıysa olay doğru atlatılmış bir olaydır” dedi

Doğaner, yolcuların Antalya Havalimanı VIP salonuna alındıklarını ve kendilerine her türlü tıbbi ve psikolojik desteğin verildiğini, tüm ihtiyaçlarının da karşılandığını söyledi.

Dünyanın her yerinde bu tür olayların meydana geldiğine işaret eden Doğaner, “Olay sırasında Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, İçişleri Bakanı Osman Güneş ve sivil havacılık yetkilileri ile sürekli irtibat halindeydik. Bize gerekli bütün desteği verdiler” diye konuştu.

Doğaner, yolcuların uçağı terk edişleri hakkında önemli bir saptama yaptıklarını da vurgulayarak, “Yolcuların uçaktan çıkışı, planlı ve talimatla yapılan bir çıkış şekli değildi. Yolcularımız bunu kendi inisiyatifiyle yapmışlardır. Bunları da gözönüne alarak, uçakların dizaynında gerekli prosedürleri yeniden değerlendireceğiz” dedi."""********

***** bu ntvmsnbc.com dan alınmış haberdi.

Devamını okuyun...>>

Birazdan gelip yazımı tamamlayacagım ama sizde bu yazıyı sonra okursunuz neyse asıl alttaki video yu izleyin ve okuyun

HAZIR DEĞİL BU ŞİMDİLİK:d:d


Devamını okuyun...>>

Milli gururumuz Topstar ajdar ın youtube da izlenme rekorları kıran parçasında çekmiş oldugu klibini yayınlamak istedim ne olsa O bir Topstar...Bizler henüz onu anlayacak kapasiteye erişemediğimiz için olaylara tabiri caizse fransız kalıyoruz*

*= kendisi öyle diyor insanların kendisini anlayacak kapasiteye erişemediğini söylüyor:D

Umarım bir gün bir tercüman tutarak kendisini anlarız,ayrıca kendisini bu sene EuroVision da görmek istiyoruz,eğer ülkemiz adına EuroVision a kendisi katılacak olursa ya çikita muz şarkısıyla çıkmasını istiyoruz eğer o parça olmazsa Minik Serçe Sezen AKSU dan ya da Serdar ORTAÇ tan o da olmadı Tarkan dan o da olmadı Justin Timberlake den bir parça almasını istiyoruz... bu bizimde hakkımız değil mi? ne olsa henüz kendisini anlayacak kapasiteye ulaşamadık dolayısıyla çıtayı düşürmesini istiyoruz bizler için*(kendisine göre,sonra yanlış anlamayın:D) ama kendisini anlamak bizim de hakkımız ama şu açıdan düşünürsek daha iyi olur ajdar veajdar hayranlarını ayrı cepheler olarak görürsek. bu 2 ayrı cephenin saflarında kişi olarak hayranları fazla tabi ki ,dolayısıyla dünyaya malolmuş bir popstarı anlamak için milyonların mı çaba sarfetmesi lazım yoksa sadece tek kişilik cephe olan Topstar Ajdar'ın mı??

Bizler kendisin hayranları olarak onu Ekşi sözlükte göklere çıkardık*(yıllardır takılırım ama hala yazarlıgım onaylanmadı orası ayrı konu...) Ajdar ın da bize borçlu olduğu şeyler var haliyle ne de olsa bu noktaya kadar onu biz hayranının sevgisi getirdi...(hani derler ya beni sizler var ettiniz çok tşkr ederim canlarım hepinizi çok seviyorum...falan filan fişmekan şeyler)*

*=öyle yani:D

Neyse çıkardıgı albümle ortalıgı yıkıp geçiren,genç kızları peşinde koşmayı bırak süründüren Topstar Ajdar ın en hit parçasının videosunu ekledim sizler için tabi sizde benim gibi saatlerce aralıksız dinlersiniz her ne kadar onu anlayacak kadar zeki olamasak da....

Not: yabancı şarkı dinliyormuş gibi farzedin ne olsa yabancı şarkılarıda anlamıyoruz be:D:D





Devamını okuyun...>>

Google da youtube diye arama yaptıgımızda çıkan youtube sonuçların arasında ilk başta gelen youtube.com sonucunda önbellek diye bir ibare nin olmadıgını fark ettiniz mi? Ama neden diğer sitelerde önbellek seçeneği varken youtube da yok değil mi? kafanızda bir soru işareti oluştu mu hiç?peki ya bu önbellek nedir onu biliyor musunuz?şimdi biraz değinelim olaylara ne dersiniz...

Bildiğiniz gibi arama motorlarında bir sonuç görüntüleyebilmek için yada arama yaptıgımızda sonuca ulaşabilmek için google da yada başka arama motoru kullanıyorsanız onlarda arama yaptıgınız site yada sonuca uygun web sayfalarında ki sonuçlar indexlemesi lazım yani kendi önbelleğine alması lazım ancak bundan sonra siteler google da yada diğer arama motorlarında görünebilir. Yani bir web sitesi sahibiysek sitemizin google tarafından arama sonuçlarında görüntülenmesi için google ın index i sağlayan robotları tarafından sitemizi önbelleğine alması lazım... Dikkat ederseniz bir arama yaptıgınızda arama sonuçları arasında bir sonuca tıkladıgınız zaman site belki yayından kaldırılmış olabilir yada bir sorun dolayısıyla çalışmıyor olabilir ama o sonucun önbellek seçeneğine tıkladıgımız zaman sitenin eski haliyle karşımızda oldugunu göreceksiniz,yani o sırada google ın bilgisayarlarında kaydedilmiş olan sonucu ziyaret ediyoruz aslında...bu da öyle birşey ama neden önbellek seçeneği yok tam olarak bilemiyorum... ama şu da var ki youtube a günde 1 milyon video ekleniyor hangi birisi anasayfa da kalıcı ki sürekli değişiyor her hafta 1 milyon dolarlık hard disk vs. ekipman masrafı olan bir site ee günlük 175bin dolar da para kazanıyor adsense reklamlarından...

varın gerisini siz düşünün benden bu kadar...

not: yazı alıntı değildir,kendim yazdım


Devamını okuyun...>>

Selam arkadaşlar,sizlerle bir intIhar videosunu göstermek istiyorum,çatıya çıkığ canına kıymak isteyen adamın hazin sonunu=) hepimiz görelim bakalım,acaba onu böylesine canından bezdiren şey nedir... umarım hayata tutunur:D:D

Not: ne +18,25 ne de +16,26 içerik izleyin anlarsınız


Devamını okuyun...>>

Turkcell GSM şirketinin en iyi müşterisinin İnegöl’de yaşayan işçi emeklisi Recep Çıttır olduğu ortaya çıktı.

2001 yılında ev telefonuna bin 500 YTL fatura gelmesinden sonra ev telefonunu kapatarak 4 bin 500 YTL değerinde 72 bin kontör yükleten Çıttır, Turkcel’in en iyi müşterisi oldu.
İnegöl’ de ikamet eden işçi emeklisi Recep Çıttır isimli vatandaş 2001 yılında ev telefonunu bin 500 YTL fatura gelmesinin ardından ev telefonunu iptal ederek cep telefonuna 4 bin 500 YTL’lik kontör yükledi. Telefonuna 72 bin kontör yüklettikten sonra 6 yıl boyunca ancak 32 bin kontör harcayabilen Çıtır, Turkcell tarafından Türkiye’nin en iyi müşterisi kabul edildi.




Yaşadıkları ile ilgili açıklama yapan Recep Çıttır, şunları söyledi. 2001 yılında ev telefonumuzu kaçak yoldan kullanan bir şahıs bin 500 YTL fatura gelmesine neden olmuştu. Bende bu olay üzerine kızdım ve ev telefonunu iptal ettirdim. Ardından Turkcell bayiine giderek 4 bin 500 YTL değerinde kontör almak istediğimi söyledim.

Yetkili önce yüzüme şaşkınlıkla baktı.Benden şüphelendi. Benim aklımı kaçırdığımı sandı. Bende parasıyla değimli diyerek isteğimi yerine getirmesini tekrarladım. Daha sonra bana ödediğim 4 bin 500 YTL’ye karşılık 72 bin kontör yüklendi. 6 yıldır kullandığım kontörlerin ancak 32 bin adetini harcayabildim ve şuan 40bin 94 kontörüm hala mevcut.

Aldığım yüklü miktar kontörün ardından Turkcell her ay 500 kontör hediye göndermeye başladı. ayrıca yol hizmeti ve tatil imkanları gibi fırsatlar sundu.”dedi.
Devamını okuyun...>>

Evet arkadaşlar sizlere google da yer alan bir butondan bahsedeyim "şansımı denemek istiyorum" hepinizin mutlaka göz aşinalıgı vardır ama ne olduguna değinelim birazcık...

"şansımı denemek istiyorum" butonu, google aranacak bir kelimenin/cümlenin/bilginin vs. nin sonuçlar arasından çıkabilecek en doğru bilgi ve en çok adı geçen bir sayfada gösterir , google ı diğer arama motorlarından ayıran en önemli özellik olan ve google ı bugünlere getiren hepimizin hayatına giren ve vazgeçilmezlerimizden kılan,Page Rank teknolojisi sayesinde bu özelliğin gerçekleştiğini açıklamaya çalışayım biraz.

Google bildiğiniz gibi Stanford üniversitende iki doktora öğrencisi tarafından yani Larry Page ve Sergey Brin tarafından bir doktora tezi olarak kuruldu. Google için gece gündüz çalışan ikilin geliştirdiği teknoloji, Stanford üniversitesi patent ensititüsü tarafından patentleneceği zaman teknolojinin nasıl çalıştıgını şöyle ıspatladılar, ikili diğer arama motorlarında örnek olarak bir kişinin isminin arandıgında çok karmaşık sonuçların görüntülendiğinin farkındaydılar ve bu farkettikleri şeyi kendi arama motorları içinde geliştirdikleri Page Rank teknolojisi ile düzene soktular yani en doğru bağlantıları sıralıyordu Page Rank teknolojisi,yani üniversitelerinde eğitim vermekte olan bir hocanın ismini yazıp aradılar ve ilk gelen sonuçta üniversitenin kendi web sayfasındaki sonuçu çıktı diğer sonuçlarda bu şekilde en doğru ve arananla en alakalı bilgilerdi, işte bu da google ı diğerlerinden çok farklı kılan ve bugunlere gelmesini sağlayan özellik isterseniz test edebilirsiniz www.google.com.tr birde başka bir arama motorunu deneyin mesela altavista yada hakia deneyin bakın farkı göreceksiniz;) işte bu noktada "şansımı denemek istiyorum" butonunun ne anlama geldiğini öğrenmiş olduk;=)

denemek istiyorsanız mesela, google.com.tr ye girip boğaziçi üniversitesi yazıp "google da ara" butonuna tıklayın karşınıza boğaziçi üniversitesinin sonucu ilk sırada çıkacak birde boğaziçi üniversitesi yazıp "şansımı denemek istiyorum" butonuna tıklayalım şimdi direk olarak boğaziçi üniversitesinin sitesine girmiş oldugumuzu göreceksiniz;)

işte fark, işte kalite...

Not: alıntı değildir tarafımdan yazılmıştır...
Devamını okuyun...>>













İnternet kullanıcıları, şu veya bu şekilde Google kullanıyor. Peki, Google'ın bilinmeyen arka kapılarını 14 yaşındaki editörümüzün ilk yazısından okumak ister misiniz? Herkes Google kullanıyor. Fakat çoğu kimse, sadece aradığı kelimeyi girip, yüzlerce hatta binlerce site arasında tatmin edici sonucu bulmak için çaba sarf ediyor. Bu yazımızda , Google adlı küçük (pardon, bu birkaç sene önceydi) dehanın bilinmeyen özelliklerini açıklayacağız. Neler yok ki? En basitinden; Google'ın hesap makinesi olarak kullanıldığını biliyor muydunuz? O zaman arkanıza yaslanın ve Google'ın bilinmeyenlerini okuyun.


O bir hesap makinesi
Sıkıcı ve uzun matematik işlemlerinizde Google'dan biraz yardım alabilirsiniz. Tek yapmanız gereken; arama bölümüne yapmak istediğiniz işlemi yazmak! Gerisi , Google'a kalmış. Şimdi deneyelim; klavyenin tuşlarına rasgele basarak elde ettiğim sayı öbekleri…ve Google'da aradığımızda ki başka bir sitede böyle bir işlemin çıkması olanaksız, sonucu gayet tatmin edici.




İsterseniz bir de pi sayısını deneyelim











O bir parabirimi çevirici






Borsa ile uğraşan kullanıcıların çok işine yarayabilecek bir uygulama daha Google'dan bizlere armağan ediliyor. Tek yapmanız gereken, (Sayı) (P. Birimi) in (Çevirtilecek P. Birimi) şeklinde yazıp aratmak! Bu sayede en güncel para değerlerini birbirlerine kolayca çevirebilirsiniz. Bu arada Türk Lirası için TRL biçimini kullanabilirsiniz. İsterseniz bir deneme yapalım, 16 Amerikan Doları'nı İngiliz Pound'una çevirelim…
En alt basamaklara kadar görme imkanı sağlıyor.
O bir dosya tarayıcısı
Şirketinizin önemli tüzük vb. dosyaları PDF biçiminde mi saklanıyor? Eğer bu dosyayı Google'da bulmak istiyorsanız, yapmanız gereken (Dosya adı) filetypeDosya Uzantısı) şeklinde yazıp Google'da aramak…

DOC: Microsoft Word dosyaları için,
XLS: Microsoft Excel dosyaları için,
PDF: Adobe Acrobat dosyaları için,
SWF: Flash dosyaları için kullanabilirsiniz.

Bir deneme yapalım ve Milli Piyango tüzüğünü aramak için Google'dan yardım isteyelim.





Ağırlık, hacim, hız gibi ölçüleri çevirmek
Google, sınır tanımamaya devam edip, ölçü birimleri çevirme olayına da el atıyor. İngiliz ölçü birimleri, yabancı sitelerde (Örneğin, NBA.com'da ki oyuncuların kiloları…) eğer çok meraklıysak yararlı olabilir. Yapmanız gereken, (Değer) (Ölçü Birimi)s in (Çevirtilecek Ö.Birimi)s şeklinde yazıp arkamıza yaslanmak.

Şimdi, 40 kg'nin İngili ölçü birimi Pound ile ne kadar ettiğini bulalım.


Devamını okuyun...>>


Japonya da evlerin küçülmesiyle birlikte insanları değişik fikirler üretmeye yöneltti işte bir ürünü klimalı çamaşır makinası kim nekadar ihtiyac duyar yada nasıl kullanır bilemem ama enteresan bir buluş gerçi ben buna buluş demem ama adları çıkmış



Emlak fiyatlarının el yaktığı Japonya'da iyice daralan konutlarda yer kazanmak için birbirinden ilginç ev aletleri üretilmeye başlandı.Toshiba, çamaşır makinesi ile klimayı tek makinede birleştirdi. Dünyanın ilk çamaşır yıkama-kurutma makinesi TW-2500VC'nin bir üst modelini geliştiren Japon şirket, bu modeli 2 bin 600 dolardan satacak.

Devamını okuyun...>>

Bilgisayarınızı, direkt güneş ışığı alabilecek bir yerde kullanın. Yakınlarda kalorifer veya benzeri bir ısıtma cihazı da bulunursa iyi olur. Ortamın nemli olması, olaya ayrı bir anlam katacaktır. )

Bilgisayarınız kilitlendiği zaman, reset tuşuyla filan uğraşmayın. Power tuşuyla kapatın ve birkaç saniye bile geçmeden hemen açın.

Elektrikler kesildiğinde, bilgisayarınızı kapatmayın. Elektrik geldiğinde yaşanacak ani voltaj değişiminin, monitörünüzde oluşturacağı görüntü ile sabit diskinizden gelecek garip seslerin senfonik uyumu size ilginç bile gelebilir. )

Bilgisayar masanızı sabitlemeyin. Böylece her tuşa bastığınızda sallanan bilgisayar, size interaktif bir his verecektir. ))

Bilgisayarınızın kasasını, havalandırma delikleri kapanacak şekilde bir duvara yaslayın. Böylece işlemcinizin soğuması için gereken hava dolaşımını ve ısı kaybını önleyebilir, bilgisayarınızla sıcak ilişkiler kurabilirsiniz. )))))

Bilgisayar monitörünüzde sabit bir görüntüyü saatlerce tutun. Böylece, monitörünüzün fosfor tabakasında oluşacak zedelenme sonucu, monitorünüz kapalı iken bile o görüntünün siluetini görebilirsiniz. ))

Bilgisayarınızın fişini topraksız bir prize takın. Aynı prizden diğer elektronik cihazların da güç sağlaması, bilgisayarınıza giden akımda hoş değişiklikler yapacaktır. )

Küçük kardesinizin veya çocuğunuzun bilgisayarınızın disket sürücüsüne bozuk para ve benzeri şeyleri sokmasına aldırmayın. Bilgisayarınızın içinde birikecek bozuk paralar, ona tasarruf alışkanlığı, bilgisayar tamircinize de para kazandıracaktır. ))

Eğer modem kartı, ses kartı ve benzeri kartları çok sık takip çıkartıyorsanız, her seferinde bilgisayarınızın kasasındaki o vidaları açmak büyük dert haline gelebilir. ) Hele bir de yildiz tornavidaniz yoksa, bu iş bir eziyet halini alabilir. Bu kadar uğrasacağınıza, birakın bilgisayarınızın kasası sürekli açık kalsın. Annenize de söyleyin, sehpanın tozunu alırken bilgisayarınızın devrelerine de bir el atsın. )))))

Tüm bunlari yaptığınız halde, bilgisayarınız hala çalışmakta ısrar ediyorsa, en etkili ve son çare olarak kaldiırıp pencereden atabilirsiniz. )))
Devamını okuyun...>>

Alfabe'si olmayan, bunun yerine harfleri temsil eden binlerce şekilden oluşan Çince'de, bebeklere alışılmadık isimler konulmak istenmesi, internet kullanımının da yaygınlaşmasıyla son zamanlarda sık sık gündeme geliyor. Türkiye'de ve pek çok ülkede "et" olarak telafuz edilen @ işareti, Çin'de de genel olarak bu şekilde telafuz edilirken, bazı yerlerde "ai ta (sev onu)" şeklinde okunuyor. Çin Dil Komisyonu Başkanı Li Yumign, bebeğin babasının, dünyanın her yerinde e-mail adreslerinde kullanılan @ işaretinin, Çince'deki anlamından dolayı bebeğine takmak istediğini söyledi. Bebeğe böyle bir ismin takılması talebinin henüz kabul edilmediğini, konunun tartışıldığını söyleyen Li, "Çince'ye uygun isimler takılmadığı yada artık kullanılmayan, eski isimler seçtikleri için yaklaşık 60 milyon Çinli, bilgisayar ortamında kendi isimlerini kullanamıyor. Hiçbir yazılım isimleri kabul etmediği gibi, isimleri ilk kez görenler de okumakta zorlanıyor" dedi. Çin'de bu yılın başında yürürlüğe giren bir yasayla birlikte, yabancı dillere ait kelimeler, Arap rakamları ve Çin kültürüne ait olmayan ifadelerin isim olarak kullanılması yasaklanmıştı. Yetkililer, Çin kültürüne zarar vereceği gerekçesiyle batı dillerinden isimler seçilmesine ise kesinlikle müsaade etmiyor. Çin'in eski başbakanlarından Zhu Rongji'nin ismi, Çin'de çok nadir görülen 'rong' karakterinden dolayı, gazete ve televizyon haberlerinde her defasında farklı yazılıyor, "Başbakanın ismi yüzünden editörlerin başlarına ağrılar giriyor" şeklinde esprilere neden oluyordu.
Devamını okuyun...>>

Merhaba arkadaşlar,sizlerle bilgisayarınızdaki sorunları halletmeyi,çerezleri temizlemeyi,geçmişleri yoketmeyi önbelleği boşaltmayı göstereyim istedim. Burda kullanacagımız programın adı Ccleaner, programımız ücretsizdir ve buradan indirebiliriz rahat bir şekilde http://www.filehippo.com/download/751ed68330a1fa7712035248d9aebaab/download/. programı indirdikten sonra türkçe dil seçeneğiyle kurabiliriz. ve ardından programı biraz kurcalamaya başlayalım hadi,

programı kurduk açtık programımızı ve başlıyoruz şimdi

öncelikle programımızın görüntüsünü görelim...

evet gördük programımızın arayüzünü şimdi asıl işimize geri dönelim




ilk başta pc mizdeki sorunları silmeye yarayan araçtan bahsedelim bu sorun temizleme aracı pc mize yüklediğimiz sonradan sildiğimiz programlardan arda kalan izleri temizler,tanınmayan dosya formatlarını,pc zarar verebileceğini düşünüdüğü uzantıdaki dosyaları yokeder,pc mizde gereksiz olan dosyaları bulup siler ve istersek temizleme işlemi sırasında kayıt defterine yedekleme yapabiliriz.



resimde gösterildiği gibi karşımıza sorunların çıkması için, açmış oldugumuz programımızdan sol tarafta Sorunlar bölümüne tıklayınız ardından sorunlar için tara! butonuna tıklayarak taramanın bitmesini bekleyiniz üstte taramanın nekadarının tamamlandıgını gösteriyor % xx gibisinden tamamlandıktan sonra seçili sorunları çöz butonuna basalım sorunlarımızın çözüme kavuşması için ardından bir uyarı gelecek kayıt defterinde yapılan değişiklikler yedeklensin mi diye soracak bizde hayır butonuna basıyoruz ve ardından seçili tüm sorunları çöz dediğimiz zaman olay tamamdir;)

işlemimizi tamamladık heralde??? resimlere orjinal çözünürlüğü sağlayamadık o yüzden direk resimlere tıklayıp bakın

ardından

Cleaner butonunu açıklayalım şimdi

bu buton ne işe yarar önce onu öğrenelim...

Cleaner butonu; bilgisayarımızda yer alan geçmiş izlerini geçiçi dosyaları yani temp dosyalarını internet tarayıcımızın önbelleğini boşaltır ayrıca Winrar da açılmış dosyaları window kendi içinde ayrıca bir yere saklıyor bunu bulabiliriz documents and settings içinde yer alır genellikle ve bu cleaner seçeneği pc mizde kullandıgımız dosyalar geçmişte tutulur bildiğiniz gibi en kullandıklarım/geçmiş/ya da örneğin windows media player a girdiğimiz zaman dosya menüsüne tıkladıgımızda en son açılmış dosyaları görebiliriz ordakilerin nasıl silineceğini bilmiyorsanız(normalde windows media player da silmek için bir seçenek var ama çoğu kişi bilmez ve kullanmaz) ccleaner da silebiliriz.

Silme işlemi için

program açtıktan sonra soldaki Cleaner butonuna tıkladıktan sonra analiz butonuna tıklayalım ve silinmesi gereken dosyaları/nesneleri silmek için analize başlasın, analiz bittikten sonra karşımıza liste çıkacak silinecek nesnelerin, kaç mb silineceği de orda yazar üst tarafta biz silmek için temizliğe başka butonuna tıklayıp bekliyoruz ve kendisi siliyor...

hepinize kolay gelsin


Devamını okuyun...>>

----------------------
yaşadığımdan emin değilim.
gittiğinden eminim ama bak, seni özlediğimden eminim.
yirmi beş yaşında bir hayal kırıklığı olduğumdan hiç şüphem yok mesela.
beceriksizliğimden, yalnızlığımdan, bu şehri sevmediğimden, düzensizliğimden, yorgunluğumdan, huysuzluğumdan, baltalarınızdan birine sap olmamışlığımdan hatta olamayacak olmamdan, kırgınlığımdan, bir gün bana ayrılan sürenin sonuna geleceğimden her tavşan kesildiğimde dünyanın dağ olma vaziyetinden filan eminim.
örnekleri çoğaltabilirim.
örnekleri çoğaltabileceğimden eminim.

birileri namusum üzerine yemin edecek,

ölür müydün sanki sevsen beni.

günlerdir doğru dürüst uyuyamıyorum.
ellerim parçalanıyor ne zaman yazmayı denesem.
ağzım artık daha bozuk.
her tarafta pis bir koku; nefes alamıyorum.
çok bekledim seni. her halimle, her yerimle bekledim.
yetkiler verdim kendime; tuttum seni affettim.
aramanı bile bekledim bazen.
ağır küfürlerle örtbas ettim sonra aramayışlarını.
bunca zaman aramayışlarını biriktirdim.
seni bekledim ben çünkü
seni bekledim.
içtim.. içtim.. içtim...
kustum.
en çok giderken bıraktığın kelimeleri kustum.
sanat filan dedi bazısı o kelimelere bazısı bunlardan bi bok olmaz dedi.
senin önemsediğin kadar önemsemedim ben o kelimeleri ,senin danışma gruplarının önemsediği kadar önemsemedim.
kustum.. kustum.. kustum.
içtim.

ellerimle yaptığım cam evim kırılacak,

ölür müydün sanki sevsen beni.

içimden geç
içimi sil
artık özlemek istemiyorum.

neye el atsam piç ediyorum.yine de fiyakalı durumlar peşindeyim hep.
en sert içkileri kaçırıyorum soluk boruma bilerek.
her yıl ilkokula başlıyorum.her gün yeni bir krallık kurup öldürüyorum kralını gece yarısına doğru.
uzatmaya gerek yok; sen olmayınca yapamıyorum.

yokluğun gümüş tepside intihar sunacak,

ölür müydün sanki sevsen beni.
-------------------------

emre aydın
Devamını okuyun...>>

belki bir tek gün geçer aradan, belki aylar dökülür takvim yapraklarından...
belki hiç çıkmamıştır onca zaman, belki arada derede düşüvermiştir aklına...
belki hayatta bildiğin tüm yollar ona çıkmış, belki çıkmaz sokağa yönelmiştir tüm yollar...
sonra, telefonun çalar gecenin bir vakti, ansızın...

bir mesaj göz kırpar bilgisayar ekranından...
evinin en kuytusuna sanki özenle saklanmış bir kazak bulursun, annenin dudaklarından senin çoktan arkalara attığın bir isim duyulur...
kalabalık kafede yan masadan yayılan parfümün kokusu gelir burnuna, kırmızı ışıkta tam da onunkinden bir araba geçiverir...
köşedeki kısık sesli radyodan bir tanıdık şarkı yayılır ofisin suskunluğuna, gazetede hep onun mahallesinden haberler vardır...
filmin kahramanı tesadüfen onun mimikleriyla yaşar, okuduğunu kitabın o sayfası eski hatıraları açar...
yani, belki bir tek gün geçmiştir aradan, belki aylar dökülmüştür takvim yapraklarından...
ne kadar geride kaldı zannetsen de, en taze haliyle yüzyüzesindir ondan kalanların...
sonra içindeki küçük çocuk oyunbozanlık eder, sen misketlerini alır küsersin hayata...
oysa, çocukluğunda kaç misketin olduğunu hatırlamazken, onun misket bakışları hep kalır aklında; unutmazsın, unutamazsın...

Devamını okuyun...>>

Kutsal katında sıkkındı Tanrı... Dev aynasının karşısında oturmuş elindeki taşlarla oynuyordu. Yine böyle sıkıntılı bir anında yarattığı insanoğlu, başlıbaşına sıkıntı vesilesi haline gelmişti. Kulları aşağıda yoksul, yalnız ve mutsuzdu. Acı çekiyor, kan döküyor, eziyor, öldürüyorlardı. Sevgiden ziyade nefret kusuyor, sevaba değil günaha sarılıyorlardı. Şeytan, zulmün bayrağını dikmişti yerküreye... "Bıktım" diye mırıldandı Kainatın Efendisi, "...yoruldum asırlardır aynı filmi görmekten! Bilseniz kaç nesilde böyle kaç savaş, kaç yangın izledim ben". Kederle avucunda çevirdiği taşları, yerküreye doğru attı. Taşlar, karanlıkta alevli ışıklar saçarak süzüldü aşağı...
* * *
Aşağıda umutla pencerelere üşüştü biçare Ademoğulları... Kainatın ışıkla dansı başlamıştı. Bu ışıltılı "yıldız yağmuru"na türlü çeşit manalar vehmettiler. Toprağa yan yana uzanıp gözlerini gökyüzüne diktiler ve kayan her yıldız için ayrı dilek tuttular: "Sevdiğime kavuşayım" dedi biri, "Yoksulluktan kurtulayım" diye yalvardı öteki... Gökyüzünün "taş yağmuru"nu, yeryüzü "dilek yağmuru" ile yanıtladı sanki: "Acı çekmeyeyim", "Yalnız kalmayayım", "Mutsuz olmayayım".
* * *
Acı acı güldü Tanrı yukarıda... "Ah kullarım" dedi, "Buradan ne kadar da zavallı görünüyorsunuz. Göktaşları, gözyaşlarını dindirir mi sanıyorsunuz. Bu mu onca asırda yaratabildiğiniz uygarlık? Yağanın taş olduğunu biliyor, ama hala o taşlardan medet umuyorsunuz. Derdinizin devasını onlarda arıyorsunuz. Oysa attığım taşlardan duvarlar ören sizsiniz. Birbirinin önüne setler çeken siz... Alçakgönüllülük istedim sizlerden; gönülsüz davrandınız, geriye kala kala sadece alçaklık kaldı". "Ah zavallı ümmetim" diye dertlendi Tanrı, "Yıldızlara baktığınız kadar, birbirlerinize baksanız çok daha mutlu olacaksınız. Benimle konuştuğunuz kadar birbirlerinizle konuşsanız, hiç de böyle yalnız kalmayacaksınız. Gökyüzünde arayıp durduğunuz çareyi kendinizde, birbirinizde bulacaksınız".
* * *
Sonra efkarla dev aynasına çevirdi yüzünü... Yalnızlığını savmak için onunla dertleşmeye başladı: "Onca kalabalıkta kendilerini yalnız sanıyorlar. Asıl ebedi yalnızlığa mahkum olan benim, bilmiyorlar" diye iç geçirdi. Aynada kendini süzdü uzun uzadıya... Sonra aşağıya baktı. Yeryüzünde çaresiz gözbebeklerinden uçsuz bucaksız bir samanyolu vardı. Milyonlarca çift göz, yalnızlığından kurtulmak için umutla kendisine çevrilmiş bakıyordu. Aniden aynasını çevirip dünyaya tuttu. Milyonlarca ışıltılı gözbebeği yansıdı göğün yüzünden... İnsanlar, gökkubbenin aynasında kendi gözbebeklerinin ışığını görüp, takımyıldızı sandılar. "Tanrım, bu ne mucizevi güzellik, keşke biz de yıldızların gibi ışıldayabilsek" diyerek hayran hayran dilek tutup duaya daldılar. Bulutlandı Tanrı'nın yüzü... Tuvalindeki resme kızan bir ressam gibi; çevirdi aynasını geri... Söndü gökkubbenin ışıkları... Sabah oldu.

Devamını okuyun...>>

işte size bahsettiğim resmi bir web sitesinde gördüm,işte reklam:D ama ben 3 şıkkı birden seçmek isterdim (CTRL ye basılı tutarak da hiçbirini seçemiyoruz:D )

Merhabalar arkadaşlar Bildiğini gibi bugün ösys sonuçları açıklandı ve birçok adayın geleceği/kaderi belirlendi ve böyle bir gün de bir adwords reklamı dikkatimi çekti zaten bu yazıyı yazmama sebep olan şey de o adwords reklamı =) işte o adwors reklamından bir ekran görüntüsü koydum sizler için tıklayın bakın devam edelim

Resime direkt olarak ve daha net olarak bakmak için ===>>>>>> resim için tıklayınız...





Belki hatırlarsınız geçen sene üniversite sınavının oldugu gün ve ertesi gün hatta tercih döneminde gazetelerin en arka sayfasında ÖSS eşit değildir gelecek (tabi bu matematiksel işlem olarak yazılmıştı ama eşit değil seçeneği klavyede olmadıgı için yazmak gereği duydum:D) gibi bir sloganla reklam kampanyası yapıyordu,bence çok ama çok zekice bir reklamdı zira o gün ve o günün milyonlarca kişi üzerinde ki anlamını düşünürsek siz de doğru oldugunu anlarsınız. Sanki reklam birazcık yaraya tuz basma ve yine aynı yaraya merhem olma gibi bir özellik taşıyor zira benim gibi bir çok insan var bu ülkede bu sınava giren, gecesini gündüzünü bu sınava veren,sosyallikten uzak kalan,ülkesinin gündeminden uzak kalan ve hatta en sevdiği şeylerden bile sadece öss için vazgeçen ve vazgeçmek zorunda kalan insanlar,kısacası aynı amaç peşinde koşan kendini bile unutan öğrenci ordusu yani bizler için hayati önem taşıyan bir günde kötü geçebilecek bir sınav için hem alternatif sunuyor hem de insanın içinde bir burukluk oluşturuyor,amacından uzaklarda,koşuda arka da kalan hatta yarışı tamamlayamayan kişiler için...


Bu sefer ki reklam da şu şekilde bugun bildiğiniz gibi ösys sonuöları açıklandı saaat 10 da ve insanlar arama motorlarını kullanarak ,Ösym nin sitesine ulaşmaya çalıştılar,baya bir trafik olacagını biliyordular reklam veren Eğitim kurumu ve Google arama motoru üzerinden Ösym nin sitesine giren insanlar için yine aynı türden bir reklam geliyordu google da ÖSYM diye arama yaptıgımızda sağ tarafta sponsor bağlantılar arasında Bilge Adam bilişim akademisi eğitim kurumunun reklamını görüyoruz....



Hepimize geçmiş olsun bir sınav da iyi ya da kötü atlattık...



Bilge Adamı seviyoruz,aslına bakarsanız bende gitmek istiyorum bilge adam a ne de olsa hobilerim arasında olan web&grafik&programlama&network vs. eğitimi veriyorlar=)



linkler için:


arama motorunu kullanabilirsiniz yada http://www.google.com.tr/


Bilge adam fırsatları içinde http://www.bilgeadam.com/



görüşürüzzz;)





Devamını okuyun...>>

6 arkadaşıyla Türkiye turuna çıkan Atila Tunç, Kastamonu'ya ulaştığında motosikletiyle viraj levhasına çarparak hayatını kaybetti. Arkadaşları "Yapılacak bir şey yok. Allah rahmet eylesin” diyerek yolculuklarına devam etti.


Mobilyacılık yaptığı öğrenilen Atila Tunç, (42), motosikletli 6 arkadaşıyla birlikte Türkiye'yi dolaşmak için İzmir'den yola çıkı. Motosikletli grup, Kastamonu'ya yaklaşığında Tunç'un kullandığı 35 AT 428 plakalı motosiklet, Kastamonu-Ankara karayolunun Beşdeğerlenler köyü mevkiinde, yol kenarındaki, virajı gösteren levhaya çarptı.

Arkadaşlarının 112 Acil Servisi aramalarının ardından olay yerine gelen sağlık ekipleri, kafasında kaskı bulunmasına rağmen Tunç'un olay yerinde hayatını kaybettiğini belirlediler.

Cumhuriyet savcısının tuttuğu raporun ardından Tunç'un arkadaşlarının “Yapılacak bir şey yok. Allah rahmet eylesin” diyerek yolculuklarına devam etmesi, kaza yerine gelen vatandaşlar ve görevlileri şaşırttı. Tunç'un cesedi, Dr. Münif İslamoğlu Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Devamını okuyun...>>

Aldigimiz bir telefon üzerine hemen verilen adrese gittik. Olayi yasandigi yerde inceleyecektik. Bize kapiyi açanlar hala olayin soku içindeydi. Sesleri titriyor, hep bir agizdan bagirarak konusuyorlardi. Yasadiklarinin ne anlama geldigini bilmediklerini ve bunlara yanit verecek kimseyi bulamadiklarini söylüyorlardi. Bu evde tüm ev halkinin gözleri önünde garip bir seyler olmustu.

Önce sessiz olmalarini istedik. Ve sirayla dinlemeye basladik: Hatice Kara babasi Ismail Öz'ün ölümünden sonra hasta olan annesini yalniz birakmamak amaciyla annesinin evine yerlesmisti. Esi ve çocuklariyla artik bu evde yasamaya baslamislardi. Annesi ise yalniz kaldigi her an, ölen kocasini gördügünü iddia ediyordu. Hatice Kara annesinin duydugu derin üzüntüden dolayi bazi görüntüler gördügünü düsündü.

Bir gece Hatice Kara, esi ve çocuklariyla kaldigi odadan su içmek için disari çikti. Mutfak, uzun dar bir koridorun siralanmis odalarin en sonuncusuydu. Hatice Kara ve esi en bastaki odada kaliyordu.

Hatice Kara mutfaktan dönerken önünden geçtigi annesinin odasina bakti. Gördügü sey karsisinda sanki dili tutuldu, kaskati kesildi ve hareketsiz kaldi. Babasi egilmis annesinin yüzüne bakiyordu. Hatice Kara'yi fark eden baba odadan disari çikti ve kizina bakarak, "Korkma simdi degil , iki yil sonra yanima gelecek" dedi.

Hatice Kara koridorda agir adimlarla bakan babasinin ardindan bakakalmisti ki; annesi çigliklar içinde uykusundan uyandi. "Baban geldi buradaydi" diye bagiriyordu.

Ayni anda Hatice Kara'nin esi ve çocuklarindan da bagirislar yükseldi. Onlarda ayni anda odanin kapisinin önünden geçen kisiyi görmüstü. Tüm ev halki ayni dakikalari yasamis ve ayni görüntüyü tarif ediyordu. Ve hep bir agizdan söyledikleri, bu tarz olaylarin sahitlerinin söyledikleriyle benzerdi: Ismail Öz, en az 15 yas daha genç haliyle görünmüstü...

Ancak olayin en ilginç yani biz arastiranlar için, iki yil sonra 1997'de yasandi. Hatice Kara'nin annesi Zeliha Öz vefat etmisti ve aile bize bu gelismeyi de bildirdi. Zeliha Öz , olaydan 1 yil sonra kansere yakalanmis ve 1 yil içinde ölmüs, öylece ölmüs esinin 2 yil önceki kehaneti gerçeklesmisti
Devamını okuyun...>>

Atatürk ve 19 sayısı

Ulu önder Atatürk hakkında yazılacak ve okunacak onlarca döküman varken bu saydıklarımız belki de en gereksiz olanları. Ancak 19 sayısı ilginç tesadüfler sonucunda Atatürk'ün hayatında yer etmiş..İşte bu ilginç maddelerden bazıları...
1. Atatürk, 1881 yılından 19. asrın bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.
2. Atatürk yaşarken, İngiltere, Atatürk'ün doğum gününü kutlamak için Türkiye'den doðum tarihini sormuş, 19 Mayıs 1881 diye cevap verilmiştir ve kayıtlara böyle geçmiştir.
3. 1900 yılında 19 yaşında Harbiye'ye girmiştir.
4. 19 Aralık 1904 tarihinde hürriyet fikirlerinden dolayı Yıldız Sarayına çağrıldı.
5. Harp Akademisinden aldığı sicil olan 3178 sayısının rakamlarının toplamı 19 dur.
6. Çanakkale savaşlarında büyük rol oynayan 19. tümene komuta etmiştir.
7. 19 Mayıs 1915 tarihinde albay oldu.
8. 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkan Atatürk'ün bindiği Badırma vapurunda 19 yolcu vardır.
9. 19 Mayıs 1919 tarihinde, 3 tane 19 vardır. Atatürk'ün hayatı da,
3 x 19 = 57 yıldır. 1919 da ise 2 x 19 = 38 yaşındaydı.
10. Sakarya Meydan Savaşı'ndan sonra TBMM, 19 Eylül 1921 tarihinde, özel
bir kanunla Mareşallikk ve Gazilik ünvanı vermiştir.
11. 19 yıl Türk ulusuna Başkomutan ve Devlet Başkanı olarak hizmet etmiştir. (1919 - 1938)
12. Büyük Nutkunun sonundaki Gençliğe Hitabesi 19 cümledir.
13. Adı ve soyadı, Mustafa Kemal Atatürk, 19 harflidir.
14. Ne Mutlu Türküm Diyene ! Bu şaheser cümle 19 harflidir.
15. 1938 yılında 19 x 2 = 38, 10 Kasım günü, saat 9'da (10 + 9 = 19 ), 57 yaşında ( 19 x 3 = 57 ) ölmüştür.
16. Cenazesi, 19 Kasım 1938 günü, Yavuz zırhlısı ile İzmit'e götürülmüştür.
17. Doğum ve ölüm yılları, 1881 ve 1938, 19 sayısının katlarıdır.
18. 1919 sayısında 101 tane 19 vardır.
19. İlk 19 yılda hazırlandı, ikinci 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı, üçüncü 19 yılda ise Türkiye'yi yeniden kurdu...
Devamını okuyun...>>

slm arkadaşlar sizlerle paylaşmak istediğim olay klişe şeylerden arınmanın önemli oldugu en azından benim için ya da buna dürüst olmak diyebiliriz zira çogu kişi için hayat klişe soru cevaplardan oluşuyor istesek de istemesek de böyle bir durum söz konusu,kaçmanın yollarını ararken buldugunuz cevaplar sizi ne kadar tatmin eder bilmem ama aşağıdaki arkadaşı şe alanları tatmin ettiği kesindir, işte biz de olaylara biraz özgünlük katmak gerektiğine inanıyoruz. çoğu iş başvurusunda,cv istenir ve bu cv lere insanlar özgeçmişlerini yazarlar yazdıkları şeyler genelde hep aynı şeylerdir şirketlerde/kurum kuruluşlarda işe alım için halkla ilişkiler yada vb. personelden sorumlu kişiler tarafından cv ler değerlendirilir ve ona göre işe alınır ama işlerinin en zor olan tarafı ise aynı sorulara verilmiş aynı cevaplar arasından kimin doğru tercih olacagını bulmak olsa gerek...

hobileriniz: kitap okumak,muzik dinlemek.... hep aynı şeyle sıradışı ve gerçek şeyler yazında alıyım işe diye sitem edenlerde var....

lafı uzatmadan okumaya geçelim....



Alttaki işbaşvuru formunu dolduran Mehmet Tartar' ın başvuru formuna yazdığı cevaplar.

1. Adınız Soyadınız:Mehmet Tartar

2.Yaşınız:Yirmi sekiz.

3. Şirketimizdeki hangi pozisyon için başvuruyorsunuz?: Mümkünse yatay bir pozisyon için. Eğer daha ciddi bir cevap istiyorsanız, ne iş olsa yaparım. Şart öne sürebilecek durumda olsaydım, burada bu formu dolduruyor olmazdım.

4. Düşündüğünüz ücret:Aylık 5.000 YTL maaş artı yıllık kârdan yüzde 10 hisse! Eğer bu mümkün değilse, siz bir ücret Önerin, ben size evet yahut hayır derim.

5. Eğitiminiz?:İdare eder

6. Son işiniz?adist bir şefin deneme tahtası olmak.

7. Son ücretiniz:Hak ettiğimin çok altında.

8. Önemli başarılarınız:Arakladığım kalemlerden muhteşem bir kolleksiyonum var; evde sergiliyorum.

9. İşten ayrılma sebebiniz:Bkz. Cevap 6.

10. Size ulaşabileceğimiz saatler:Banka atm'si gibiyim: 7/24.

11. Çalışmak istediğiniz saatlerazartesi, Salı ve Perşembe 13.00-15.00 arası.

13. Şimdiki işvereninizle görüşebilir miyiz?:İşverenim olsa burada olmazdım.

14. Fizik durumunuz 20 kilogramdan fazla taşımanıza engel mi?:Belli olmaz, ne taşıdığıma
bağlı.

15. Otomobiliniz var mı?:Evet, ama soru yanlış sorulmuş. "Çalışır durumda bir otomobiliniz
var mı?" diye sorsaydınız,cevabım farklı olurdu.

16. Daha önce bir yarışma veya madalya kazandınız mı?:Madalyam yok ama lotoda iki kere
3 tutturdum.

17. Sigara içiyor musunuz?tlanacak bir enayi bulabilirsem.

18. Beş yıl sonra ne yapmayı hayal ediyorsunuz?:Bana tutkun zengin bir fotomodelle Bahama Adaları'nda yaşamayı. Bir yolunu biliyorsanız bunu beş yıl beklemeden de
yapabilirim.

19. Yukarıdaki bilgilerin doğruluğunu taahhüt ediyor musunuz?:Hayır, ama sıkıyorsa aksini iddia edin.

20. Sizi bu başvuruyu yapmaya iten gerçek sebep nedir?:Birbiriyle tutarlılık derecesini kestiremediğim iki cevabım var:

a) İnsan sevgisi ve tüketicilerin iyi beslenmesine katkıda bulunma arzum.

b) Gırtlağıma kadar borca batmış olmam..

Sonuç: Mehmet Tartar işe alındı.
Devamını okuyun...>>

Sicak ve kurak Afrika'da 18.02.1979 tarihinde Büyük Sahra çölüne kar yagdi.


Futbolda Dünya kupasi Okyanusya elemelerinde Avustralya, Amerikan Samoasi'ni 31-0 yenerek bir resmi milli maçtaki en farkli skorlu galibiyeti elde etti.


Kazakistan'da 7 yasindaki bir erkek çocugun karninda ikizi bulundu. Simkent sehrinde yasayan çocugun karnindaki sisligi fark eden okul doktorunun hastaneye basvurmasi sonucunda hemen ameliyata alinan çocugun karnindan saçlari ve tirnaklari uzamis bir cenin çikarildi.


Iran'da, korkusunu bastirmak ve sikintilarindan kurtulmak için madeni nesneleri yiyen genç kizin karnindan ameliyatla yarim kilogram agirliginda metal parçalar çikarildi. 17 yasindaki genç kizin karnindan çikarilan madeni nesnelerin arasinda jilet ve çiviler de bulundu.


Amerika'nin Arkansas Eyaleti'nde 19 yildir komada yatan Terry Wallis 13 haziran 2003 de hayata döndü.


Kars'ta "cani sikildigi" için saçlarini yiyen bir kadinin midesinde biriken 1.5 kilogram agirliginda saç kili, ameliyatla çikarildi.


Isviçreli Cece Leclere, tip adamlarinca "megavizyon" diye adlandirilan çok üstün bir görme yetenegine sahipti. Kumaslarin,kalin astarli zarflarin, perdelerin, hatta bazen tugla duvarlarin arkasini bile görebiliyordu. Ancak insanlar kendisini hasta ediyordu,çünkü insanlarin iç organlarini görmek onu tiksindiriyordu.


1898'de gazeteci-yazar Morgan Robinson "Titan" isimli bir kitap yazdi. Kitapta büyük bir yolcu gemisinin okyanusta buzdagina çarpmasi anlatiliyordu. 14 yil sonra "Titanic" deniz faciasi meydana geldi.


Ispanya'da Innece Fernandece isimli bir kadin 11.000 geceyi uykusuz geçirmistir. Hiç uyuyamayan kadin sadece bir defa tibbi operasyon sirasinda 2 kat anestezi etkisiyle uyutulabilmistir.


En uzun kalp durmasi 4 saattir. Bir Norveçli, Aralik 1987'de denize düsmüs, kalbi durmus, vücut isisinin düsüklügü nedeniyle yeniden yasatilmistir.
Devamını okuyun...>>

Slm, sizlerle doğru olduguna inanmakta zorlandıgım ama paylaşmak istediğim bir olay bu okuyalım hadi;

Gizli Numara (06/05/2004)
Dün akşam saatlerinde Çorum'da yaşanan bir olay duyanlara 'bu kadar olur' dedirtti. Lise öğrencisi C.S. telefonunu aldı eline başladı rehberde kayıtlı tüm numaralara çağrı bırakmaya. Son kişiyide çaldırdıktan sonra karşılık gelmesini bekledi. Aradan 2 saat geçmesine rağmen bir tane bile çağrı gelmemişti. C.S. hıçkırıklar içinde demek bu koca dünyada bir tane arkadaşım bile yok, artık yaşamamın hiçbir anlamı kalmadı diyerek evdeki tüm sarımsak ve soğanları(yaklaşık 2 çuval) yiyerek intihar etti. C.S. tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Olayın ardından C.S.'nin telefonunu inceleyen polisler telefon ayarlarından numaranın gizlendiğini tespit ettiler. Polisler faili ya da failleri arıyor. Belkide bu caniler aramızda dolaşıyor olabilir!

sizce gerçek mi?
Devamını okuyun...>>

Green 32 yaşinda, Arizona/ABD'li bir adam.. bir sure once karisini kaybetmiş...kadin 29 yaşinda kalp krizinden ölmüş.. sevdigi birini kaybetmek her insani sarsar ama bu adam nasil sarsildiysa artik, karisinin topraga verilmesine 1 gun kala "onu kaybetmenin acisina dayanamiyorum, alip eve geri getiricem" diye ayaklanmiş... cenaze işleriyle ilgilenen gorevlileri arayip bunu onlara da soylemiş ve izin istemiş, adamlar şaşirmişlar ama nasil olduysa izin vermişler.. Jeff Green böylece "karicigim 7 kat topragin altinda olacagina evimizde olsun" diyerek almiş karisinin ölüsünü eve getirmiş... bununla bitmiyor, adam bir de "karim espri anlayişi gelişmiş bi kadindi" diyerek onu yeni kahve sehpasi yapmaya karar vermiş!!!! Tam 6.000.00 $'a cesedin bozulmasini engelleyecek şekilde ozel olarak tasarlanmiş koskoca bir cam masa yaptirmiş, ve kadini o camin icine yerleştirip masa diye salonun ortasina koymuş!!!

>Bunu duyan akrabalari ve arkadaşlari "bu adam siyirdi" diyerek artik ona ugramiyorlarmiş.. ama soyledigine gore hala korkmadan evine girip cikabilen birkac gercek dostu varmiş.. buyrun. siz misafirlige gittiginiz bir evde salonun ortasinda aşagidaki gibi bişey gorseniz ne yaparsiniz???
Devamını okuyun...>>

Mahsun Kırmızıgül: Abdullah Bazencir

Bülent Ersoy: Bülent Erkoç

Kibariye: Bahriye Tokmak

Ferdi Tayfur: Turhan Bayburt

Metin Erksan: İsmail Metin

Fikret Hakan: Bumin Gaffar Çıtanak

Aytaç Arman: Veysel İnce

Orhan Gencabay: Orhan Kencebay

Tolgahan: Mustafa Cingintaş

Banu Alkan: Renka Bronkavi

Kenan Pars: Kirkor Cezveciyan

Ahmet Özhan: Ahmet Şükrü Kadıöz

Doğuş: Orhan Baltacı

Müşde Ar: Kamile Suat Ebrem

Seda Sayan: Aysel Gülaçar

Yaşar Kemal: Kemal Sadık Göğçeli

Muhterem Nur: Aysel Kısa

Yılmaz Güney: Yılmaz Pütün

Cüneyt Arkın: Fahrettin Cüreklibatur

Tarık Akan: Tarık Üregül

İbrahim Tatlıses: İbrahim Tatlı

Sezen Aksu: Fatma Sezen Yıldırım

Serpil Çakmaklı: Serpil Dönmez

Sevda Ferdağ: Lütfiye Dumbul

Cahide Sonku: Cahide Serap

Perran Kutman: Perran Kanat

Ahu Tuğba: Tuğba Çetin

Deniz Akbulut: Mukaddes Akbulut

Engin Çağlar: Çağlan Övet

Ekrem Bora: Ekrem Şerifuçak

Ayhan Işık: Ayhan Işıyan

Gökhan Güney: Mehmet Yüceer

Asena: Onur Çakmak

Bulut Aras: Uğur Fidan

Yıldız Kenter: Ayşe Yıldız

Nisa Serezli: Nurinisa Aşkiner

Nubar Terziyan: Nubar Alyanak

Nevra Serezli: Nevra Şirvan

Feri Cansel: Feriha Cansel

Gönül Yazar: Gönül Özyeğiner

Gülden Karaböcek: Saniye Gülden

Güngör Bayrak: Şerife Bayrak

Murat Soydan: Rüjdan Tercan

Neco: Tahir: Nejat Özyılmaz

Nuri Sesigüzel: Nuri Kaçtaş

Neriman Köksal: Hatice Kökçü

Nil Burak: Nihal Munsif

Muazzez Ersoy: Hatice Yıldız Levent

Suna Yıldızoğlu: Sonja Eadiy

Harika Avcı: Nermin Ocak

Önder Somer: Önder Döser

Okan Bayülgen: Kaan Okan Görgün

Haluk Levent: Haluk Acil
Devamını okuyun...>>

BBC Programcısı Jessica Williams, dünyanın röntgenini çekmiş. Tespitlerini ise "Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek" adını verdiği bir kitapta toplamış. Seyfi Öngider'in editörlüğündeki Aykırı Yayınevi'nden piyasaya yeni sürülen bu kitap, oldukça ilginç.
"50 gerçek" olarak adlandırılan aykırılıklar, yanlışlıklar veya sorumsuzluklar, ilk bakışta birbiriyle ilintili gözükmeyebilir. Ama her biri, dünyanın çivisinin üzerine bir balyoz gibi iniyor.
"Yokoluş"a doğru hızla sürükleniyoruz. Kendi ikbalimiz için fır dönerken, bir de dünyanın nasıl döndüğüne bakalım...
İşte, dünyayı tersine çeviren 50 gerçek:

1- Bir Japon kadını ortalama 84 yıl, bir Botswanalı kadın sadece 39 yıl
yaşıyor.
2- Dünyadaki obez nüfusun üçte biri, gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.
3- ABD ve İngiltere, gelişmiş ülkeler arasında en yüksek erken hamilelik
oranına sahip.
4- Çin'de 44 milyon kadın kayıp.
5- Brezilya'daki Avon kadınlarının sayısı, asker sayısından fazla.
6- 2002'de idamların yüzde 81'i ABD, Çin ve İran'da gerçekleşti.
7- İngiliz süpermarketleri, müşterileri hakkında hükümetten daha fazla
bilgiye sahip.
8- AB'deki her inek için verilen günlük 2.50 dolarlık sübvansiyon,
Afrika'nın yüzde 75'inin günlük geçiminden daha fazla.
9- 70'in üzerindeki ülkede aynı cinsten iki kişinin ilişkisi yasak,
9'unda ise cezası ölüm.
10- Dünya nüfusunun beşte biri, günlük 1 dolarında altında gelirle
yaşıyor.
11- Rusya'da yılda 12 binin üzerinde kadın aile içi şiddet sonucunda
hayatını kaybediyor.
12- 1 yılda 13.2 milyon Amerikalı, estetik ameliyat yaptırdı.
13- Kara mayınları nedeniyle saatte bir insan ölüyor ve sakat kalıyor.
14- Hindistan'da 44 milyon çocuk işçi var.
15- Sanayileşmiş ülkelerde insanlar, günde 6-7 kg katkı maddesi yiyor.
16- Dünyanın en çok kazanan sporcusu golfçu Tiger Woods, yılda 78 milyon
dolar, yani saniyede 148 dolar kazanıyor.
17- Amerikalı 7 milyon kadın, 1 milyon erkek yeme bozukluğu çekiyor.
18- 15 yaşındaki İngilizlerin yarısı uyuşturucu kullanmış, dörtte biri
sigara içiyor.
19- Washington'daki lobi endüstrisinde 67 bin kişi, her seçilmiş kongre
üyesi için 125 kişi çalışıyor.
20- Motorlu araçlar dakikada 2 insanı öldürüyor.
21- 1977'den bu yana ABD'deki kürtaj kliniklerinde 80 bin şiddet ve
taciz vakası yaşandı.
22- Mc Donalds'ın altın kemerini tanıyanların sayısı, Hıristiyan tacını
tanıyanlardan fazla.
23- Kenya'da bir ailenin gelirinin üçte biri rüşvete gidiyor.
24- Dünyadaki yasadışı uyuşturucu pazarı 400 milyar dolar.
25- Amerikalıların üçte biri, uzaylıların geldiğine inanıyor.
26- 150'den fazla ülkede işkence var.
27- Her gün dünya nüfusunun yedide biri, yani 800 milyon insan aç
kalıyor.
28- Amerikalı siyah erkeklerin hapse girme ihtimali, yüzde 33.
29- Dünyanın üçte biri savaş halinde.
30- Petrol rezervleri 2040'da tükenebilir.
31- Sigara içenlerin yüzde 82'si gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.
32- Dünya nüfusunun yüzde 70'i, bugüne dek hiç çevir sesi duymadı.
33- Silahlı çatışmaların dörtte biri, doğal kaynakları ele geçirmek için
yaşanıyor.
34- Afrika'da 30 milyon kişi AIDS.
35- Her yıl 10 dil ölüyor.
36- İntiharla ölenlerin sayısı, çatışmalarda ölenlerden fazla.
37- ABD'de her hafta ortalama 88 öğrenci sınıfa silah getiriyor.
38- Dünyada en az 300 bin düşünce suçlusu var.
39- Her yıl 2 milyon genç kız ve kadın sünnet ediliyor.
40- Silahlı çatışmalarda 300 bin çocuk asker savaşıyor.
41- İngiltere'de 2001 seçimlerinde 26 milyon kişi, Pop Idol'un ilk
sezonunda 32 milyon kişi oy kullandı.
42- ABD, *****grafiye yılda 10 milyar dolar harcıyor.
43- ABD, "haydut devlet" diye ilan ettiği 7 ülkeden 33 kat daha fazla
askeri harcama yapıyor.
44- Dünyada 27 milyon köle var.
45- Amerikalılar çöpe saatte 2.5 milyon plastik şişe atıyor, yani her üç
haftada bir Ay'a ulaşmaya yetecek uzunlukta şişe birikiyor.
46- Sıradan bir İngiliz, günde yaklaşık 300 defa kameraya yakalanıyor.
47- Her yıl 120 bin kadın veya genç kız, Batı Avrupa'ya satılıyor.
48- Yeni Zelanda'dan İngiltere'ye uçakla getirilen bir tane kivi,
atmosfere kendi ağırlığının 5 katı sera gazı salıyor.
49- ABD'nin, BM'ye 1 milyar dolardan fazla borcu var.
50- Yoksul aile çocuklarının psikolojik sorun yaşama ihtimali, zengin
aile çocuklarına göre 3 kat daha fazla.
Devamını okuyun...>>

Aşğıdaki mektubun yazarı, bir öğretmen… Ancak adını ve nerede çalıştığını gizlemek zorunda kalmış; tahmin edebileceğiniz sebeplerle… Mektup, aşağıdaki hâliyle bir üniversitemizin “Öğretmenler Günü” toplantısında da okunmuş gözyaşlarıyla…


“Merhaba,İstanbul’da bir lisede öğretmenlik yapıyorum. Çalıştığım okul, çoğunluğu Anadolu’nun en ücrâ köylerinden gelip yerleşen (aslında yerleşemeyen) insanların oturduğu bir çevrede… Etrafımız gecekondu mahalleleri… Gecekondu olmayan yerlerde de derme çatma binalar var. İstanbul’un pek çok yerinde artık görmeye alıştığımız bir manzara var aslında burada da!.. Sözünü ettiğim yerleşim yerinin beş dakikalık mesâfesinde modern bir alışveriş merkezi var!.. Atardamarın hemen üzerinde bu okul!..

Bunların Hepsi Gerçek:
*Biliyor musunuz, bu yıl lise 1. sınıfta olup da okuma-yazma bilmeyen bir öğrenci var.
*Biliyor musunuz, bir öğrenci okula “satır” getirmekten uzaklaştırma cezası aldı.
*Biliyor musunuz, iki hafta önce okulun önünde çıkan bir kavgada bir öğrencimin boynu döner bıçağı ile kesildi; 28 dikiş atıldı. (Çok şükür şahdamarına gelmedi.)
*Biliyor musunuz, bu çevrede kimse kışın, akşam beşten sonra sokakta yalnız yürüyemiyor.
*Biliyor musunuz, geçtiğimiz hafta, bebek bekleyen müdür yardımcımız bir öğrenci tarafından karnı tekmelenmekle tehdit edildi.
*Biliyor musunuz, dışarıdan elini kolunu sallaya sallaya giren bir adam, kendisini dışarı çıkarmaya çalışan kat nöbetçisi bayan öğretmeni bıçakla tehdit etti.
*Biliyor musunuz, derste sıkıntı yarattığı için öğretmeni tarafından cezâlandırılan öğrencinin, aşiret olan âilesi okulu bastı.
*Biliyor musunuz, bir öğretmenimiz sınıfta bıraktığı öğrenciden tehdit telefonları aldı.
*Biliyor musunuz, öğrencilerimizin % 86’sı sigara içiyor!..
*Biliyor musunuz, öğrencilerimizin % 42’si hap kullanıyor!..
*Biliyor musunuz, okulun etrafında hap satanları, okulun içinde hap kullananları polis biliyor.*Biliyor musunuz, geçtiğimiz yıl bir kız öğrencimizin babası, çocuğundan (öğrencimizden) dayak yediği için okula sığındı.
*Biliyor musunuz, yalnızca koridorda birbirlerine çarptıkları için kavgaya tutuşan iki kız öğrencinin âileleri, okulun önünde birbirlerine yumruk yumruğa saldırdılar.
*Biliyor musunuz, bazı kız öğrenciler, 100 kontör karşılığında minibüs şoförleri ve halı saha sahiplerinin kendilerine dokunmasına ses çıkarmıyorlar.
*Biliyor musunuz, bu yıl bir erkek öğrenci, bir kız öğrencinin kendisine cinsel tâcizde bulunduğunu söyleyerek şikâyette bulundu.
*Biliyor musunuz, geçtiğimiz yıl bir anne, kızının saçının boyalı olması üzerine okula çağırıldığında, kızını okula koca bulmak için gönderdiğini, bu nedenle de süslenmesi gerektiğini söyledi.
*Biliyor musunuz, velilerin % 42’si kayıttan sonra bir daha okula uğramıyor.*Biliyor musunuz, maddî yetersizlikten dolayı üç-dört âilenin, “bir oda-bir salon”dan ibâret bir evi paylaştıklarına çok şâhit oldum.
*Biliyor musunuz, her ay öğretmenler aramızda para toplayıp bir öğrenciye bot, palto veya okul araç-gereçleri alıyoruz.
*Biliyor musunuz, geçtiğimiz yıl, bir Cuma günü okul kapanışı töreninde baygınlık geçiren bir öğrencinin iki gündür hiçbir şey yemediğini öğrendik.
*Biliyor musunuz, öğrencilerden çoğunun âilesinin hayatında kan davası, intihar, boşanma, dayak, kaçma, kaçırılma, hapis gibi hikâyeler var.
*Biliyor musunuz, geçtiğimiz yıl iki gün boyunca evine gitmeyen bir öğrenciyi, velisi gelip okulda arıyor. (Kızın biriyle kaçtığı anlaşılıyor daha sonra…)
*Biliyor musunuz, annesi babası ayrı veya boşanmış olan öğrencilerin çoğu uzak akrabaların yanında kalıyor. Anne ya da baba çocuklarını evlerine almak istemiyor, bazen de üvey anne-babalar, çocukları kabullenmiyor.
*Biliyor musunuz, geçtiğimiz yıl problem çıkardığı için müdür tarafından tartaklanan bir öğrenci, mahalleden topladığı tanıdıklarıyla müdürün odasını basıp tehditler savurdu.
*Biliyor musunuz, geçtiğimiz yıl 1000 öğrenci kapasitesi olan okulumuzda kütüphâneye üye olanların sayısı 7(yedi)’ydi.
*Biliyor musunuz, öğrenci tanıma formlarındaki “çaldığınız müzik alet(ler)i” bölümüne radyo, teyp, walkmen yazan azımsanamayacak sayıda öğrenci var.*Biliyor musunuz, ….. lisesine kayıt yaptıran bu öğrenciler, çarpım tablosunu bilmiyorlar; 10 ve katları ile çarpma ya da bölme işlemi yaparken bile hesap makinesi kullanıyorlar. (Geçtiğimiz ay sinirden gözlerine kan oturmuş bir hâlde sınıftan çıkan matematik öğretmenimiz koltuğa çökerken öğrencilere bir ders boyunca 300’ü 2’ye böldüremediğini anlattı.)
*Biliyor musunuz, maddi durumu iyi olan sayılı öğrencilerden birinin velisi, geçtiğimiz yıl akan damımızı onardı. (Notlarının hemen hepsi zayıf olan öğrencinin sınıf geçmesi şartıyla!)
*Biliyor musunuz, öğrencilerimizin % 60’ı sağlıksız beslenmeden dolayı hasta… (Aralarında dispanserlik olanlar var.) Ancak öğrencilerimizin % 90’ında cep telefonu var. (Cep telefonları son model, bazıları kameralı!..)
Ben bu okulda 3 yıldır öğretmenlik yapmaya çalışıyorum. Bu olaylara alışmamak için, artık alışıp bunları neredeyse normal karşılayan yılların öğretmenleri gibi olmamak için uğraşıyorum. Biliyorum ki, eğer alışırsam, geleceğe dair hiçbir umudum kalmayacak. Her gün büyük bir çaresizlik ve endişeyle:
“-Acaba bugün ne olacak?” diye başlıyorum işime... Olaysız geçen günler, Allâh’ın nimeti! Biliyor musunuz, öğrenmeye direnen, kendini kapatan öğrencilerime İstiklâl Marşı’nın anlamını bile öğretemiyorum.
Daha da yazacaktım, ancak yazdıkça yüreğim ağırlaşıyor.
Devamını okuyun...>>

Arkeo-Mitoloji

Mısır’da 1898 yılında Sir Flinder Petrie adlı bilim adamının ortaya çıkarttığı Kahoun Papirüsü ile 1862 yılında bulunan Smith Papirüsü ve 1873 yılında bulunan Ebers Papirüsü’nde gebelik, idrar hastalıkları, varisler ve gebelik testleriyle ilgili bilgiler yer alıyor. Müzelerde sergilenen papirüslerde yer alan bilgilere göre, hamile şüphesi olan bir kadın her gün sabah idrarıyla biri buğday, diğeri arpa dolu iki torbayı sularmış. Hamilelik şüphesi olmayan bir başka kadın da yine ayrı ayrı buğday ve arpa torbalarını idrarıyla sularmış. Hamilelik şüphesi olan kadının idrarla suladığı buğday ve arpa dolu torbalar, diğer kadının suladığı torbalardan daha önce çimlenirse, hamile olduğu anlaşılırmış. İki kadının suladığı buğday ve arpalar aynı anda çimlenirse hamilelik olmadığı ortaya çıkarmış. Hamile olan kadınların sabah idrarlarında aşırı miktarda hormon bulunduğu için, buğday ve arpa torbaları diğer normal idrarlarla sulananlardan çok daha önce yeşerirmiş. Günümüzde meyve ve sebzenin daha erken sürede yetiştirilmesi için hormon kullanılması da aynı yöntemin bir benzeridir.

Bebeğin Cinsiyeti

Mısırlıların kullandığı yöntemde, doğacak bebeğin cinsiyeti de önceden tesbit edilebiliyordu. Hamile kadının idrarıyla sulanan tohumlardan, buğday taneleri daha önce filizlenirse bebeğin erkek, arpa taneleri daha önce filizlenirse bebeğin kız olacağı anlaşılıyordu.

Prof. Julias Manger, 1933 yılında laboratuvarda kutuların içerisinde kurutma kağıtları üzerine yerleştirdiği buğday ve arpa tanelerini, idrarla sulayıp, Mısırlıların kullandığı gebelik ve cinsiyet belirleme yönteminin doğruluğunu ispat etmiştir. Günümüzde kullanılan gebelik testleri de, kadının idrarındaki hormon sayısının yoğunluğuna göre sonuç verir ve aynı esaslara göre uygulanır.

Prof. Dr. Hulusi Köker de, Mısırlıların kullandığı gebelik testi yönteminin bilimsel olarak doğrulandığını ve hatta bebeğin cinsiyetinin de aynı yöntemle belirlenebildiğini onaylıyor.

Doğum Kontrolü

Mısırlılar, kadında kısırlığın tespiti için rahim ağzına (uteris) akşam yatarken sarmısak veya soğan yerleştirmişler. Sabah kadın uyandığında genzinde sarmısak veya soğan kokusu duyarsa tüplerinin açık olduğu ve gebe kalmasına bir engelin olmadığı anlaşılırmış. Koku duyulmazsa kadının tüplerinin kapalı olduğu, bu nedenle hamile kalamayacağı bilinirmiş. Ayrıca kadının rahminin içerisine paslanmayan metallerden olan altın veya gümüş yüzük konularak gebelik önlenirmiş. Arap kervancılar da bu yöntemi öğrenip, uzun çöl seyahatlerinde dişi develerin gebe kalmalarını önlemek için rahimlerinin içerisine temizlenmiş çakıl taşı doldururlarmış.

Devamını okuyun...>>

Bu garip sayı... Bir garip sayı: 12345679 ama 8'i gezmeye gitmis...
12345679, bu sayının tek başına hiç bir özelliği yok. Ama 9 ve 9'un katları
ile çarptığınız zaman bakın ortaya nasıl
ilginç bir sonuç çıkıyor.

Matematikteki şu uyuma bakar mısınız? Şiir gibi.

12 345 679 x 9 = 111 111 111
12 345 679 x 18 = 222 222 222
12 345 679 x 27 = 333 333 333
12 345 679 x 36 = 444 444 444
12 345 679 x 45 = 555 555 555
12 345 679 x 54 = 666 666 666
12 345 679 x 63 = 777 777 777
12 345 679 x 72 = 888 888 888
12 345 679 x 81 = 999 999 999 veeee

12 345 679 x 999 999 999 = 12 345 678 987 654 321
Devamını okuyun...>>

-*Tahminlere göre yeryüzündeki milyonlarca ağaç sincapların gömerek sakladıkları, sonra da unuttukları kozalak türü ağaç tohumlarından kazara yetiştiğini.
-*Ernest Vincent Wright’ın yazdığı "Gadsby" adlı 50,000 den fazla kelimelik romandaki hiç bir kelimede E harfi bulunmadığını.
-*ABD de her 45 saniyede bir bir evde yangın çıktığını.
-*Güneş Dünyadan 330,330 kat daha büyük olduğunu.
-*Bir köstebek sadece bir gecede 90 m tünel kazabildiğini.
-*Eski Mısırlılar taştan yapılmış yastıklarda uyuduklarını.
-*Bir hipopotam ağzını açarsa 120 cm boyunda bir insan onun içine rahatça sığabileceğini.
-*Dünyada her yıl 50,000 den fazla deprem olduğunu.
-*Kedi ve köpeklerin de insanlar gibi solak ya da sağlak olduğunu.
-*Bir zarın herhangi bir yüzü ile onun tam arka yüzündeki rakamların toplamı daima 7 olduğunu.
-*İnsanların parmak izinden, köpeklerin burun izinden tanındığını.
-*Boğalar renk körüdür, bundan dolayı matadorun elindeki beze saldırırlar, rengi ne olursa olsun.
-*Elmaların sabahları insanları uyanık tutmak için en verimli kafein kaynağı olduğunu.
-*Sıkı çalışan bir erişkin günde 15 litreye yakın terler. Bu terin çoğu insan daha farketmeden buharlaştığını.
-*Ortalama bir buzdağının 20,000,000 ton geldiğini.
-*Zehirli oklu kurbağada 2,200 insanı öldürebilecek kadar zehir bulunduğunu.
-*Kibrit kutusu büyüklüğündeki altın külçesin yufka gibi açılarak bir tenis kortu büyüklüğüne kadar yırtılmadan uzatılabildiğini.
-*İnsan ömrünün yıl olarak değilde kalp atış sayısına göre verildiğini. Bu yüzden hızlı bir yaşamın insan ömrünü azalttığını
-*Bir sigaranın ucundaki ateşin 9000 santigrat derece olduğunu (ki bu cehennem ateşiyle aynı değerdir).
-*Karasinekler hakkında da bir şey var, ama sanırım hoşlanmazsınız, çünkü tam "ben Sinek filmini bile midem bulanmadan seyrettim," diyenler için:
After eating, a housefly regurgitates its food and then eats it again!
-*Noel Baba'nın geyiklerinin adlarının: Dasher, Dancer, Prancer, Vixen, Comet, Cupid, Donder, Blitzen ve Kırmızı Burunlu Rudolph olduğunu
-*Pamuk Prenses'in 7 cücesinin adlarının: Happy, Grumpy, Sneezy, Doc, Dopey, Sleepy ve Bashful olduğunu.
Devamını okuyun...>>

Oyun oynama olayını arkadaş biraz abartmış olsa gerek vaziyete bakın,bu online oyunlardan sonra benzer vakalar arttı. Amacına uygun kullanılmayan şeyler var örneğin klavye gibi bir-iki saat klavye üzerinde kestirmek gibi sanki yastık ya:D benim bir kuzen var o da öyle:D
Devamını okuyun...>>

Dünyada, kayıtlara geçmiş en ilginç
gerçekleşen ölüm; çok ilginç üstelik yakın tarihten. 1996 yılı. Bizde olduğu gibi Yunanistan da yaz döneminde orman yangınlarıyla boğuşuyordu. Yunanistan itfaiye ekibi büyük bir yangını söndürmüş ama oldukça geniş bir alanı da kurtaramamışlardı. Yangın sonrasi uzmanlar,yanan alanda araştırma yaparken, gördükleri karşısında küçük dillerini yutarlar. Görünen, denizden bir kaç kilometre uzakta ve yüksekte olmasına karşın yanmış bir balıkadamdır. Snorkeli ve zıpkını da elindedir üstelik. Sen, balık avlamak için denize dal ... Sonra bir yangın söndürme helikopteri gelip seni çeksin ve yangının üzerine bıraksın..............
Devamını okuyun...>>

guinness rekorlar kitabında bulunan türk rekorları;

*Kişi başına ekmek tüketiminde dünya birinciliği (Kişi başına 199.6 kilogram)
* Hakan Şükür’ün,t Dünya Kupası’nda 11’nci saniyede attığı en hızlı gol (29 Haziran 2002)
* 81 sessiz harften oluşan bir Kafkas dilini dünyada tek konuşan kişi, Tevfik Esenç (1992 yılında öldü.)
* Selçuk- Efes’te 20 bin kişinin deve güreşi izlemesi.
* 150 mm boyutunda dünyanın en büyük mikrop fosilinin (foraminiferida) yaşlı bir kayada Türkiye’de bulunması.
* En değersiz paranın Türk Lirası olması (Şubat 2003, 1 USD = 1.672.449 TL)
* 8.8 cm ile Artvin’li Mehmet Özyürek’in en uzun burun rekoru.
* Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu’nun halterde kırdığı 2’şer rekor.
* Bilkent Üniversitesi’nce dünyanın en küçük mikrofonunun yapılması (Ortalama saç kalınlığı 50 mikron iken bu mikrofunun çapı 40 mikron idi.)
* Adana Rotary Kulübü’ne ait en uzun çamaşır ipi (33081 metre) ve üzerine asılı 42.300 parça çamaşır
* Kırkpınar Güreşleri, 1460’dan beri aralıksız devam eden en eski güreş organizasyonu.
* Hakan Zengin, 433 metrekarelik dünyanın en büyük bayrağı ile paraşütle Eskişehir’de atladı. (17 Haziran 2004)
* İlker Yılmaz, burnundan aldığı sütü 2 metre 795 mm ileriye gözünden fışkırtması. (1 Eylül 2004)
* Akdeniz Üniversitesi’nde 1983 öğrenci aynı anda balon patlatarak rekor kırdı. (12 Mayıs 2004).
Devamını okuyun...>>

Sakarya'nınKorucuk köyünde 1964'te hizmete açılan caminin minberinin yanlış yönü gösterdiği ortaya çıktı. Yanlışlık, köye yapılan yeni caminin kıblesinin farklı bir yönü göstermesiyle anlaşıldı. Sakarya Müftülüğü yetkililerince yapılan incelemede, Korucuk Köyü Camisi'nin kıblesinin sağ tarafa kaydığı anlaşıldı. Müftülüğün açıklamasıyla köylüler şaşkına dönerken, cami içindeki seccade görevi gören halılar yerine, halının üzerine çekilen iplerle gerçek kıble yönü belirlendi. 42 yıllık camide cemaat, 10 gündür doğru kıbleye dönüp namaz kılmaya başladı

YENİ CAMİ YAPABİLİRİZ
Yanlışlık bununla da kalmıyor. 85 haneli ve 400 nüfuslu köydeki mezarların yönünün de yanlış olduğunu söyleyen 73 yaşındaki Yusuf Arslan, "Gerçeği duyunca yıkıldık. Çünkü bu iinsanlar ibadetlerinde çok duygusal olurlar. Yıllardır biz ibadetlerimizi yanlış yöne doğru yapmışız. Ölülerimizi buna göre defnettik. Yaklaşık 500 kişi yatıyor mezarlıkta. Musalla taşının yönü bile yanlış" diye konuştu. Kıblesi yanlış olan cami için çözüm aradıklarını belirten Arslan, "Yeni cami yapabiliriz. Ya da caminin minberini yeniden doğru olarak inşa edip, bu camide ibadete devam edebiliriz. Ama bize devletin yardım etmesi lazım. Bir an önce bu soruna çözüm bulunsun" dedi. Köylülerden İsmail Topçu (65) ise caminin kıblesinin yapım aşamasında yanlış hesaplandığını belirterek, "Yeni cami yapılmasaydı halen yanlış yöne doğru namaz kılıp ibadet edecektik" diye konuştu.

Yanlış 23 derece

SAKARLA İl Müftüsü Sinan Cihan, caminin ortasına kurulan cihazlarla yaptığı incelemeden sonra, kıblenin 23 derece yanlış yerde olduğunu açıkladı. Müftü Cihan, "Allah yapılan ibadetleri kabul etsin. Bundan sonraki namazlar, yeni kıbleye göre kılınacak" dedi.
Devamını okuyun...>>

BMC...kamyon değil,kızın adı
BMC..KAMYON DEĞİL KIZIN ADI...
Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nde kamyon sürücüsü Mehmet Yıldız, 28 yıl önce hayalini kurup alamadığı kamyonun markasını kızına ad olarak verdi.

10 yıl önce vefat eden Yıldız’ın 1976 doğumlu kızı Bemece Ay, ‘Babam ısrarla Nüfus Cüzdanı’na ad olarak ‘BMC’ yazılmasını istemiş ama nüfus memuru adımı Bemece olarak kayda geçirmiş. Herhalde dünyada kamyon adı taşıyan tek kadın benim. Adımı değiştirmek için müracaatımı yapacağım’ dedi.
Devamını okuyun...>>

Boş bir word sayfası açarak =rand(200,99) yazın(burdan kopyalayıp yapıştırın:D) ve entera basın

gelen sonuca bakın siz de şaşıracaksınız:D


iyi eğlenceler;)
Devamını okuyun...>>

KÜÇÜK KIZ

Adamın biri, bi cumartesi gecesi evine dönüyomuş. Birden 15-16 yaşlarında sevimli bi kızın yolun kenarında otostop yaptığını görmüş. Adamın da aynı yaşlarda iki kızı varmış. Hemen arabayı kızın yanına yanaştırmış, "Gece yarısı böyle ıssız bir yerde n'apıyosunuz Allah aşkına? Bu saatte otostop mu yapılır?" demiş.

Kız, "Uzun hikaye. Rica etsem beni evime götürür müsünüz? Buraya çok yakın. Bu iyiliğinizi ömür boyu unutmam" diyerek arka koltuğa oturmuş. Kızın üzerinde cicili bicili, hoş bi elbise varmış. Evinin adresini vermiş.

Gerçekten de yakınmış ev. Adam eve vardığında önünde durmuş, "İşte geldik küçük hanım" diyerek arka koltuğa dönmüş ama arkada hiç kimse yokmuş. Gözlerine inanamamış tabi. Hemen arabasından inip evin kapısını çalmış.

Beyaz saçlı, çok yorgun görünen yaşlı bi kadın açmış
kapıyı. Adam heyecanla, "Bana inanmayacaksınız ama yoldan küçük bi kız aldım. Bana buranın adresini verdi ama tam geldiğimizde..." Yaşlı kadın adamı susturmuş, "Biliyorum, biliyorum" demiş, "Sonra da ortadan kayboldu di'mi? Bu başımıza ilk defa gelmiyo. Her cumartesi akşamı
aynı şey olur...

"Meğer kız bi cumartesi gecesi diskodan dönerken trafik kazası geçirmiş ve oracıkta ölmüş. Şimdi her cumartesi gecesi kazada öldüğü yerden otostop yapıp evine gelmek istiyomuş ama bunu bugüne kadar başaramamış. Kadın bunları anlatırken adamın gözü piyanonun üzerindeki
kızın fotoğrafına ilişmiş. Evet, kız aynı kızmış ve üzerinde de aynı elbise varmış
Devamını okuyun...>>

Londra Üniversitesi uzmanları ve ünlü İngiliz tarihçiler, geçtiğimiz 2 yüzyıl içinde insanları 'birbirine yakınlaştıran' tesadüfleri sıraladı:
James Dean'in ölümüne neden olan otomobilinin hurdası birçok kişiye felaket saçtı. Hurdayı garaja götüren tamirci, araba bacağının üzerine düşünce sakat kaldı. Dean'in arabasının motorunu satın alan bir doktor araba kazasında öldü. Doktorun kardeşı de aynı motorun sergilendiği salonda çıkan yangında can verdi. Yıllar sonra motor ve kaporta yeniden sergilendi. İlk gece, araç bir seyircinin üzerine düştü. Seyirci ağır yaralandı.
İlk tesadüf hikayesi ünlü aktör Anthony Hopkins'ten... Hopkins, George Feifer adlı yazarın 'Petrovka'li Kız' adlı kitabını bulamıyordu. Yazara telefon ederek kıtabı istedi. Yazar kitabı 2 hafta sonra Londra'ya getireceğini söyledi. Evden çıkan Hopkins, metroya bindi. Aradığı kitabın yandaki koltukta unutulduğunu gördü. 2 hafta sonra yazarla buluşan Hopkins, metrodaki kitabın, yazardan çalınan özel sayılı ilk baskı olduğunu öğrendi.
Yer Amerika'nın California eyaleti. Richard Bensinger adlı emekli demiryolu işçisi, 1957'de Eureka kasabasındaki köprüde yürürken fenalaşıp öldü. 2 yıl sonra oğlu Hiram, aynı köprüde başına bir kalas isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. 6 yıl sonra Hiram'in oğlu David de aynı köprüde araba kazasına kurban gitti.
Ingiltere'nin Bristol limanı açıklarında 5 Aralık 1668'de bir şilep battı.
Yalnızca Hugh Williams adlı bir yolcu kurtuldu. 1784'de aynı bölgede yeni bir kaza oldu. 60 denizci arasında yalnızca ikinci kaptan Hugh Williams kurtuldu. 1952'de aynı yerde üçüncü bir şilep battı. Kurtulan tek yolcunun adı Hugh Williams'tı.
Güney Afrika Cumhuriyeti'nde Cape Town Ticaret Odası'nın yıllık kongresi'de, İşadamı Daniel de Toit konuşmasını şöyle bitirdi:
“Hayat beklenmedik bir zamanda beklenmedik şekilde sona erebilir... De Toit kürsüden inerken ağzına attığı şekerin boğazına kaçması sonucu öldü.
James Langley, İngiltere'nin Eastbourne bölgesindeki evinden sokağa çıktı. Şemsiyesini almak için geri dönerken ayağı kaydı, başını yere çarptı ve öldü. Bir hafta sonra evden çıkan eşi Teresa, şemsiyesini almak için geri dönerken başını kapıya çarptı, beyin kanamasından öldü.
ChrIstIna Veroni, 1991'de İtalya'nın Torino kentinde tramvay çarpması sonucu öldü. 4 yıl sonra babası Vittorio, aynı geçitte aynı sürücünün kullandığı aynı tramvayın çarpması sonucu öldü.
Tesadüfler zincirinin en inanılmazı, 1981'de ABD'nin Boston kentinde meydana geldi. Randolp Matika, yıldırım çarpması sonucu evinin önünde öldü. Adamın dul eşi yeniden evlendi. Damat Pepero düğün gecesi sigara içmek için balkona çıktı. Düşen yıldırım, damadın ölümüne neden oldu. Kadın sinir krizleri geçirdi. Tedavi için gittiği klinikte bir doktora aşık oldu ve evlendi. 1 hafta sonra hastasını ziyarete giden doktoru da yıldırım çarptı.
1898'de gazeteci-yazar Morgan Robinson 'Titan' adlı bir kitap yazdı. Kitapta büyük bir yolcu gemisi, okyanusta buzdağına çarpıyordu. 14 yıl sonra 'Titanik' deniz faciasi meydana geldi.
Devamını okuyun...>>

Bilinmeyen Einstein!..

Albert Einstein, modern zamanların en ünlü bilim insanı... Uzay, mekân ve zaman kavramlarını değiştiren bir fizikçi. Dağınık saçları ve çorapsız giydiği ayakkabılarıyla hep göze batan bu çok yönlü bilim insanının gizli kalmış dünyasında yolculuğa başlıyoruz...

Einstein, 1879 yılında Güney Almanya'nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi; annesi ise, klasik müziğe meraklı, eğitimli bir ev hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu.

Okulu hiçbir zaman sevemedi. Gerçekten de, genç Einstein'ın ileride ortaya çıkacak dehasının temelleri, kendisinin de sonradan belirttiği gibi, okulda değil başka yerlerde atılmıştı: "Çocukluğumda yaşadığım iki önemli olayı unutamam. Biri, beş yaşında iken amcamın armağanı pusulada bulduğum gizem; diğeri on iki yaşındayken tanıştığım Öklit geometrisi.Gençliğinde bu geometrinin büyüsüne kapılmayan bir kimsenin, ileride kuramsal bilimde parlak bir atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!" 1955'te Princeton’da hayata gözlerini yumana kadar bilim dünyasına çok şey kattı. 1916'da yayımladığı "Genel Görelilik Kuramı", 1921'de "fotoelektrik etki ve kuramsal fizik alanında çalışmalarıyla aldığı Nobel Fizik Ödülü, dahinin en önemli başarılarından sadece ikisi ya bilinmeyen dünyası.

Einstein ve X-files. Öteki bilim insanlarının aksine, X-files adı verilen normal üstü konulara çok meraklıydı. 1920'li yıllarda, fizik üzerine amatör araştırmalar yapan Amerikalı yazar Upton Sinclair'ın, telepatiyi konu alan "Zihinsel Radyo" (Mental Radio) adlı kitabına önsöz yazmıştı. Einstein, Sinclair'ın "altıncı his" ile ilgili kanıtlarının göz ardı edilemeyeceğine inanıyordu. Hatta, insanların telepatik yollarla iletişim kurabileceklerini de açıklamıştı. Bu savlarını, zihinsel yeteneklerini geliştirmek için katıldığı seanslara, yani kişisel deneyimlerine dayandırıyordu. 1930'da, Alman Otto Reiman'ın düzenlediği ruhsal testlere katıldı. Reiman, insanların yazı örnekleri üzerinde parmaklarını gezdirerek onların kişiliklerini analiz edebileceğini ileri sürüyordu. Sürekli tekrar-lanan başarısına rağmen, Einstein "soğuk okuma" denilen bu yönteme sıcak bakmadı. Bunun yanı sıra, ruhlarla ilişkiye girdiklerini belirten medyumlara hiçbir zaman inanmadı.
Einstein'ın ününü kurtaran kötü hava koşulunun öyküsü, satır aralarından kalma. Görelilik teorisinin en dramatik öngörülerinden biri de, geniş bir plastik tabakanın gülleyle kıvrılması gibi, uzay-zaman madde adacıklarının bulunduğu çevrede uzayın eğriselleşmesi (veya kıvrılması) ilkesiydi. Einstein 1912'de, bu görüşünü kanıtlamak için bir deney yapmaya karar verdi.

Gökyüzünün aynı bölümündeki yıldızların Güneş gibi, az da olsa yer değiştirdiğini ve yıldızların yaydığı ışıkların, Güneş'in büyük hacmiyle eğriselleşmiş uzay-zamanın dış hattını izlediğini kanıtlamak istiyordu. Bu yer değiştirme, Ay'ın Güneş'i kapattığı Güneş tutulması sırasında ölçülebilirdi. Yer değiştirmenin boyunu ölçtü, çok küçük bir açıyla gerçekleşiyordu. Einstein'ın deneyinin doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen bilim adamları, Güneş tutulması sırasında yıldızları gözlemlemeye koyuldular. Ancak, tüm çabalarına rağmen kötü hava koşulları ve savaş nedeniyle bunu gerçekleştiremediler. Aslında bu durum Einstein için şans sayılabilir. Çünkü, 1915'te ilk hesaplamasının yanlış olduğunu fark etti.

Yer değiştirme düşündüğünden ve hesapladığından iki kat fazla oranda gerçekleşiyordu. 1919'da, bilim adamları, Brezilya'dan ve Afrika sahillerinden tam Güneş tutulmasını izleme fırsatı buldular. Ve, ileri sürdüklerinin tamamen doğru olduğunu gördüler.
O ve evrensel hatası..Einstein'ın "Hayatımın en büyük hatası" şeklinde tanımladığı olaylar zincirinin kökeni 1917'ye, Görelilik Kuramı üzerine çalıştığı yıla uzanıyor. O dönemde, bilim insanları evrenin sonsuz ve değişmez olduğunu kabul etmişlerdi. Einstein'ı yılgınlığa düşüren ise, yeni bulduğu denklemlerin hep hareketli bir evreni desteklemesiydi. Dolayısıyla, kendisini pek çok öğrencinin yaptığı gibi davranmak zorunda hissetti ve evrenin sabitliğini korumak için, denklemlerine "lambda faktörü"nü kattı. Her şeye rağmen, 1927'de ABD'li astronom Edwin Hubble, evrenin gerçekte genişlediğini ilan etmişti.

Einstein bunun üzerine, ilk baştaki özgün denklemine dönerse, evrenin genişlemesini açıklayabileceğini anladı. Ve bir daha kullanmamak üzere lambda faktörünü denkleminden çıkarttı. Ancak, çok geçmeden astronomlar lambda faktörü gibi unsurların varlığına; hatta, evrenin büyümesini hızlandırdığına ilişkin kanıtlar buldular. İşte, Einstein'ın en büyük yanılgısı, lambda faktörünün bir yanılgı olduğunu düşünmesiydi.

Einstein aslında E=mc2'ye inanmıyor muydu? Einstein, göreliliği kullanarak kütlenin (m), yüksek değerdeki enerjiye (E) eşitliğini kavradı; kesin değere ışık hızının karesi (c2) ile ulaşılıyordu. Bu uluslararası sistem birimiyle (SI unit), 1017 çok yüksek bir değeri karşılıyordu ve maddenin her kilogramda, nükleer santralin bir yılda ürettiğine eşit enerji yayması anlamına geliyordu.

Akıllara durgunluk veren bu fikrin uygulamaya geçirilmesine Einstein bile inanmıyordu. Hatta 1905 yılında yazdığı, buluşunun kökenini oluşturan tezin başlığını soru işaretiyle atmıştı: "İnsan vücudunun ataleti, enerji doygunluğuna mı bağlı?" 1934'ün sonlarında bile, denklemini "atomu ayrıştırarak" enerji elde etmek için kullanma düşüncesini gözden kaçırıyordu. Yanlış yolda olduğu 4 yıl sonra kanıtlandı. Alman bilim adamı Otto Hahn ve meslektaşları uranyumun atomlarını ayrıştırdı.

Bu, nükleer güç ve silahlara doğru atılan bir adımdı. Einstein, hatasını anlayınca hemen harekete geçti. 1939'da ABD başkanı Franklin Roosevelt'e bir mektup yazarak, Naziler'in nük-leer silahları geliştirebileceği uyarısında bulundu. Bu mektup, müttefiklerin ilk atom bombasını yapmalarında önemli rol oynadı.

Einstein, komünistlikle ve ajanlıkla da suçlandı.E=mc2 denkleminin fikir babası olmasına rağmen, hiçbir zaman Manhattan Projesi (ABD'nin gizli atom bombası yapma planı) içinde yer almadı. Amerikalı tarihçi Richard Schwartz'ın 1983 yılında açıkladığı belgeler, Einstein'ın neden ajanlıkla suçlandığını ortaya koyuyor. Öldüğü yıl olan 1955'te FBI'ın hakkında yürüttüğü araştırma dosyaları 1.500 sayfayı bulmuştu. Bu dosyaların çoğunda, komünistlerle bağlantılar kurmak ve Almanya'daki evini haberleşme merkezi olarak kullanmaktan suçlanıyordu.

İddiaların somut dayanakları var mıydı? 1930'lu yıllarda Einstein, emperyalizm karşıtı eylemler yapan ve ulusal ba-ğımsızlığı savunan sol eğilimli bir örgütün onursal başkanıydı. Aynı zamanda, komünist ajanlar Hilaire Noulans ile eşinin saklanmasına yardımcı olmuştu. Tüm bunlara rağmen, Sovyetler Birliği'ni eleştirdiği pek çok kamuoyu açıklaması yaptı ve Yahudiler'e karşı tavırlarından dolayı onlar için çalışmayı reddetti.

Ölüm ışınını keşfetmiş miydi? FBI raporlarında geçen en ilginç konulardan biri de, çok büyük güce sahip bir ışın makinesi icat ettiği iddiasıydı. İddia az da olsa gerçeğe dayanıyordu. Soruşturma, 1940'ın Aralık ayında yayılan dedikodularla başladı. Einstein'ın arkadaşı Gustav Bucky'nin komşusu, Einstein ve Bucky'nin Manhat-tan'daki geçici laboratuvarda "ölüm ışını makinesi" üzerinde çalıştıklarını ileri sürmüştü.

Yetkililer, laboratuvarda makineyle ilgili hiçbir ipucuna rastlayamadılar. Ancak laboratuvar yıkılmıştı, dolayısıyla bu durumdan kuşkulanmışlardı. Gerçekten de Einstein, ölüm ışınını farkında olmadan keşfetmişti; ama, bu iddialardan çok önce. 1916 yılında, atomdaki elektronların, yüksek enerji seviyesine sıçradığında, enerjilerini tek frekanslı ışık atılımı şeklinde serbest bırakarak bir araya toplandıklarını gösterdi. Bu ışın demeti incelendiğinde, barındırdığı yoğun gücün bir metali bile kesebileceği anlaşıldı. Bu araştırması, günümüzde kullanılan ölüm ışını, laserin atası kabul ediliyor.

Teori üretmesinin yanında, sıkı bir kâşifti de. 1925'te bir gün, buzdolabından sızan ölümcül soğutucu gaz nedeniyle yaşamını kaybeden bir ailenin haberini okudu. Endüstri kimyagerleri henüz güvenli soğutucu gazını bulamamıştı. Bunun üzerine Einstein, fizikçi arkadaşı Leo Szilard'la bir ekip oluşturarak daha güvenli buzdolabını tasarlamaya koyuldular. Sonuç dahiyaneydi: Sodyum ve potasyum karışımını borulara pompalamak için elektromanyetik alanı kullanan ve sıvıya dönüşmeden önce dondurucu kimyasal maddeyi sıkıştıran bir tasarım.

Dondurucu madde buzdolabının içinde dolanırken ısınıyor, tekrar gaz haline dönüşüyor ve buzdolabı içindeki sıcaklığı alıyordu. Hiçbir mekanik parça gerektirmediğinden, tehlikeli kimyasal madde, borular içinde güvenli bir şekilde dolaşıyordu. Einstein ile Szilard bir başka buluşa daha imza attılar (musluk suyunun gücünü kullanarak günlük kullanım suyunu soğutan cihazı ekleyerek) ve bu soğutucunun patentini Electrolux'e sattılar. Ancak, buzdolabı ticari amaçla satışa sunulmadı. Kimyagerler daha sonra, güvenli soğutucu freonu (ozon tabakasına zarar verdiği ileri sürüldü) geliştirdiler.

Einstein, Tanrı ile kumar oynadı ve kaybetti. Mimarlarından biri olmasına karşın, atomaltı parçacıkları yönlendiren kurallar biçiminde tanımlanan "kuvantum teorisi"ni hiçbir zaman tam olarak benimsemedi. Parçacıkların nasıl hareket ettiğine ilişkin bilginin her zaman belirsiz kalacağını ileri süren görüşü reddetti. Onun yerine, kuvantum teorisinin döneme ait bir açıklama olduğunu ve bir gün belirsizliği ortadan kaldırılacak yeni bir teorinin bulunacağına inandı. Bu konuda en önemli sözlerinden biri "Tanrı'nın evrenle kumar oynadığına inanamam." oldu. Einstein'ın kuvantum teorisi ile ilgili görüşleri yıllarca sadece öngörü şeklinde kaldı. Dahası, kimse yanlışlığını ileri süremedi.

Ancak, 1964'te İskoç fizikçi John Bell, onun "Tanrı ve kumar" ifadesini test edebilecek matematik kuramını buldu. Deney, Alain Aspect ve ekibi tarafından 1982'de Paris'te yapıldı. Ekip, özel optik araçlar içinde yol alan fotonların özellikleri üstünde çalışarak, Einstein'ın belirsizlik hakkında söylediklerini ve dahası, hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı yol alamayacağı savının tersini kanıtladılar. Fizikçiler, ileri sürü-len teorilerin hangisinin doğru olduğunu tartışıyor.



Einstein ve kadınlar. Dahinin kadınlar üzerindeki manyetik etkisi tartışılmazdı. Bunun en açık kanıtı, iki evliliği sırasında yaşadıkları ilişkilerdi.

Mileva kendisinden hamile kaldıktan sonra onunla evlenmiş; ancak, kuzini Elsa'yla evlenebilmek için de ondan boşanmıştı. İkinci evliliği Elsa'nın ölümüne kadar sürmüş olsa da, bu arada aşk ma-ceraları yaşamaktan geri kalmadı. Birlikte olduğu kadınların kimlikleri ve ilişkilerin yoğunluğu tarihçilerce tartışıla dursun, Roger Highfield ve Paul Carter adlı yazarlar önemli kanıtlara ulaştılar. Onlara göre; sekreteri Betty Neumann, Avusturyalı güzel sarışın Margarette Lebach ve iki zengin kadın Elsa Mendel ile Estella Katzenellenbogen, beraber olduğu kadınlar arasında.

Beyniyle ilgili garip hikâye, hakkındaki son bilinmeyen. Einstein öldükten sonra beyni çıkarıldı ve halen ABD, Wichita'daki yaşlı doktorun evinde, bir kavanozda saklanıyor. Dr. Thomas Harvey, 1955 yılındaki otopsi sırasında, dehasıyla ilgili ipuçları bulabilmek amacıyla Einstein'ın beynini çıkarmıştı. Beyniyle ilgili temel bilgiler çok da farklı değil. Beyni, normal koşullarda 1,4 kg. olan insan beyninden yüzde 12 oranında daha hafif. Beyninden alınan örnekleri inceleyen nörologlar, ilgi çekici özelliklere rast-ladılar. Örneğin, düşünce için gerekli sinirleri besleyen "gliyal hücre" sayısının fazla olduğunu belirlediler. 1999 yılında Kanada, McMaster Üniversitesi'nden uzmanların yaptığı araştırmalarda da, Sylvian fisürünün (yarığı) gelişmiş ve alt parietal lobunun normale göre yüzde 15 daha geniş olduğu tespit edildi.

Uzmanlar, gelişmiş Sylvian fisürünün, beyindeki bilgi alışverişini kolaylaştırdığını; parietal lobun ise, matematikle ilgili yeteneği ve uzay-mekân bağlantısı kurma yetisini artırdığını belirtiyorlar.
Devamını okuyun...>>