belki bir tek gün geçer aradan, belki aylar dökülür takvim yapraklarından...
belki hiç çıkmamıştır onca zaman, belki arada derede düşüvermiştir aklına...
belki hayatta bildiğin tüm yollar ona çıkmış, belki çıkmaz sokağa yönelmiştir tüm yollar...
sonra, telefonun çalar gecenin bir vakti, ansızın...

bir mesaj göz kırpar bilgisayar ekranından...
evinin en kuytusuna sanki özenle saklanmış bir kazak bulursun, annenin dudaklarından senin çoktan arkalara attığın bir isim duyulur...
kalabalık kafede yan masadan yayılan parfümün kokusu gelir burnuna, kırmızı ışıkta tam da onunkinden bir araba geçiverir...
köşedeki kısık sesli radyodan bir tanıdık şarkı yayılır ofisin suskunluğuna, gazetede hep onun mahallesinden haberler vardır...
filmin kahramanı tesadüfen onun mimikleriyla yaşar, okuduğunu kitabın o sayfası eski hatıraları açar...
yani, belki bir tek gün geçmiştir aradan, belki aylar dökülmüştür takvim yapraklarından...
ne kadar geride kaldı zannetsen de, en taze haliyle yüzyüzesindir ondan kalanların...
sonra içindeki küçük çocuk oyunbozanlık eder, sen misketlerini alır küsersin hayata...
oysa, çocukluğunda kaç misketin olduğunu hatırlamazken, onun misket bakışları hep kalır aklında; unutmazsın, unutamazsın...

0 Yorum yapılmış

Yorum Gönder